Radyo 45'lik

Çarşamba, Ekim 14, 2015

Barış Mitingi'nde Patlama Öncesinde Atılan Slogan ''Ellerinden Pankartlar'' Ve Türk İnsanının Cehalet Seviyesi



Patlamanın hemen öncesinde halaylar eşliğinde söylenen türkü, Türk halkının yine ''bilmeden yorum yapma hastalığına'' iyi bir örnek oldu.

Patlama öncesi...

Patlama öncesinde hemen sonra ortaya çıkan bu görüntüler, insanımızın karanlık tarafını tekrar gözler önüne serdi.

''Bu meydan kanlı meydan'' söyleminin hemen sonrasında olan patlamayı,söylenenin ne olduğunu bilmeden ''işte teröristler kanlı meydan diyorlar! İyi ki gebermişler'' diyerek dezenformasyonun ''hasını'' yapan internet kullanıcıları, Türk insanın en büyük hastalıklardan biri olan ''bilmeden yorum yapma'' hastalığının en iç acıtan örneklerinden birini bizi görmemizi sağladılar...
Bir örnek...
Peki ''Bu meydan kanlı meydan'' dizelerinin geçtiği türkünün aslı neydi?




Bu türkü, Türkiye'nin yetiştirdiği en büyük opera sanatçılarından biri olan ve hayatı çile içinde geçen Ruhi Su'nun, 34 kişinin karanlık güçler tarafından öldürüldüğü, tarihe KANLI 1 MAYIS olarak geçen 1 mayıs 1977 Taksim Katliamı için yazdığı bir türküdür. 

O günden sonra her emekçi gününde, bir çok mitingte söylenmiştir.

Tam sözleri ise;

Ellerinde pankartlar
Gidiyor bu çocuklar
Kalkın ayağa kalkın
Gidiyor bu çocuklar
 
Bu pazar kanlı pazar
Dert yazar derman yazar
Kalkın ayağa kalkın
Gidiyor bu çocuklar
 
Bu meydan kanlı meydan
Ok fırladı çıktı yaydan
Kalkın ayağa kalkın
Biz şehirden siz köyden

Şeklindedir.







Salı, Haziran 30, 2015

Mutlu Çocuklarla Umutlu Yarınlar

Kadim dostum Özdemir HİÇDURMAZ (Babalar ve Kızları)'ndan gelen maili aynen paylaşıyorum.

Sevgiyle kalın :)

Hepinize Selamlar,

Bir kısmınızla yüzyüze, bir kısmınızla sosyal medya aracılığıyla bir arkadaşlığımız oluştu, ve herbirimizi aslında bir araya getiren ortak nokta Anne ve Baba olmaktı. Karı koca olmaktan bir adım öteye giderek, bir çocuk sahibi olup geleceğe iz bırakmak belkide. Yürüttüğümüz sosyal medya hesapları sayesinde bir çok kez buna sahip olmak için insanların ne derece titizlendiği, özendiği, hiçbir masraftan kaçınmadığını ve hatta bir çocuk sahibi olmak için neleri göze aldığına yakından şahit olmuşuzdur. Karı-Koca olarak dünyaya bir hayat sunma mücadelesi ve heyecanı.

Madalyonun öteki yanında ise, Karı-Koca olarak dünyaya bir hayat sunmuş bu mücadeleden galip çıkmış ve Bir Anne-Baba olarak o hayata bir hayat sunma mücadelesi içinde olan çocuklarımız ve aileleri var. Çok küçük yaşta yaşam mücadelesi verenler, bunu ne sorgulamak ne isyan etmek mümkün değil ama Bayramı Bayram gibi yaşatmamız, bir an olsun yaşadıkları gerçekten uzaklaştırmamız mümkün.

Böyle bir fikirler ilk olarak İzmir'de Özlem ARMAN ( 2014 Sabancı Fark Yaratanlar Klübünden) 14 sene önce hastanelerde bu çocuklara etkinlik yapmaya başladı. Bu projenin İstanbul ayağını arkadaşım Öznur ONUR yürütmekte ve her bayram olduğu gibi bu bayramda da çocuklarımızı bayramlıksız hediyesiz bırakmayacak.

Sizlerden öncelikle bir arkadaş olarak, kendi bireysel eforlarıyla, özel hayatlarından verdikleri zamanla gösterdikleri sabır ve özveri için kendilerine manen destek olmanız.
Bunun ötesinde, isteyenler Öznur ile iletişime geçerek maddi, manevi, fiilen nasıl destek olabilecekse destek olmasını arzu ederim.

Twitter: @hepumutlumutlu ve @UmutOlMutluOl

Instagram : @hepumutlumutlu

Facebook : https://www.facebook.com/pages/MUTLU-%C3%A7ocuklarla-Umutlu-yar%C4%B1nlar/576978302401749?fref=photo

Cumartesi, Haziran 13, 2015

Hürriyet-Bumerang

Bumerang - Yazarkafe
Bumerang - Yazarkafe
Bumerang - Yazarkafe
Bumerang - Yazarkafe

Salı, Haziran 09, 2015

Anne babalar RSVye dikkat!

İki yaşına kadar hemen hemen tüm çocuklara bulaşan, bebeklerde yaşamı tehdit edebilen ve şiddetli solunum yolu enfeksiyonlarına yol açabilen RSV (Respiratuar Sinsityal Virüs) virüsü, kış döneminde sık olarak görülür.

Bebeklik döneminde görülen bronşiyolit ve zatürree vakalarının çoğundan sorumlu olan RSV özellikle 0-2 yaş arası bebekleri etkiliyor. Anadolu Sağlık Merkezi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Namık Kemal Akpınar, bebeklerin yüzde 50-70’inin bir yaşına, yüzde 95’inin ise iki yaşına kadar RSV ile enfekte olduğunu belirtiyor. Sonraki yıllarda kanda RSV’ye karşı antikor oluşmasına rağmen enfeksiyon tekrar edebiliyor. Dr. Akpınar, yeni doğanda anneden geçen koruyucu antikorlara rağmen şiddetli ilerleyen enfeksiyonların nadir de olsa görülebileceğini belirterek, “Hastaneye yatırılan tüm bronşiyolit olgularının yüzde 45-75’inden, zatürrenin de yüzde 15-25’inden RSV’nin sorumlu olduğu biliniyor” diyor.
Bulaştığı çocukların yaklaşık yüzde 40’ında iki ile altı gün içinde alt solunum yollarında rahatsızlık oluşturan RSV enfeksiyonun şiddeti, hafiften yaşamı tehdit eden ciddi hastalığa kadar değişiklik gösteriyor. Göz ve burun yoluyla bulaşan ve hızla çoğalan virüs, burunda akıntı ve tıkanıklık, nefes almada zorlanma, gözlerde kızarıklık, sulanma ile hafif ateş şeklindeki üst solunum yolu hastalığı gibi belirtiler gösteriyor.
Belirtilerin özellikle düşük kilolu bebeklerde daha sık görüldüğünü belirten Dr. Akpınar, “Hastalık vde izlenecek hafif şikayetlerden hastanede gözetim altında tutulmayı gerektirecek sepsis1 benzeri ağır sistemik bulgulara kadar değişiklik gösterebiliyor.Hastalığın ağırlığına rağmen ateşin fazla yükselmediği, yüksek riskli gruplarda ve özellikle iki aydan küçük bebekler ile prematürelerde yüzde 10-35 oranında, aileyi daha da tedirgin eden uyku apnesi görülebiliyor” diyor. .  Bulaşmanın hastayla doğrudan veya burun salgısıyla temas sonucu oluştuğunu söyleyen Dr. Akpınar  damlacıklar yoluyla bulaşmanın nadiren görüldüğünü belirtiyor Virüsün ellerde 30 dakika, bazı çevresel yüzeylerde ise birkaç saat yaşayabildiğini sözlerine ekleyen Dr. Akpınar göz veya burun mukozasına daha etkili bulaşan RSV’nin yayılımının üç ile sekiz gün sürdüğünü belirtiyor.

KİMLER RİSK ALTINDA?

“Üst solunum yollarında çoğalan RSV virüsü, hızla alt solunum yollarına da ulaşıyor. Rahatsızlık bu aşamada öksürük, hırıltılı solunum ve solunumda sıkıntı yaşama gibi bulgulara neden oluyor.” diyen  Dr. Akpınar,prematüre bebekler, doğumsal veya kazanılmış bağışıklık yetmezliği olanlar, doğumsal kalp hastalığı görülenler, kemik iliği ve organ nakli yapılan kişiler, evde oksijen tedavisi alanlar ile nörolojik ve metabolik problemi olan çocukların RSV için yüksek risk taşıdığını dile getiriyor. Anne sütü almama, anneden geçen antikorların düşük düzeyde olması, kış ayları (özellikle toplu yaşamaya bağlı), günlük bakım yetersizliği, düşük sosyo ekonomik durum, beslenme yetersizliği, kalabalık yaşam koşulları, sigara dumanına maruz kalmak (pasif içicilik), ailede astım hastalığı ve alerjiye yatkınlık gibi durumlarda hastalık daha da ağırlaşıyor.

BURUN TEMİZLİĞİ BEBEK HASTALARI RAHATLATIYOR

Bakteri nedenli olmadığı için RSV tedavisinde antibiyotik kullanılmadığını belirten Dr. Akpınar “Hastalar sadece destek tedavisi alıyor. Etkili burun temizliği yapılması özellikle bebek hastaları rahatlatıyor. Solunum sıkıntısı olmayan, rahat nefes alıp veren, beslenme sorunu yaşamayan bebeklerin ev ortamında izlenmesi yeterli oluyor. Riskli hasta grubunda olup solunum sıkıntısı görülen, dakika-solunum sayısı artan, hırıltılı nefes alıp veren ve beslenmesinde bozukluk olan hasta grubunun ise hastanede izlenmesi gerekiyor. Bu grupta damar yolu ile sıvı desteği, nemlendirilmiş oksijen ve gerek duyulması halinde bronkodilatatör (bronş genişletici) tedaviler uygulanabiliyor.” diyor.

EL HİJYENİ KORUYOR

Alt solunum yolu enfeksiyonlarının tedavisinin sadece “destekleyici” nitelikte olduğu için, tedaviden çok hastalığın kontrol edilmesi ve korunmanın önemli olduğunu  sözlerine ekleyen Dr. Akpınar, doğru el hijyeni, ellerin antiseptik solüsyonlarla yıkanması, aynı şekilde bulaşık çevresel yüzeylerinin ve oyuncakların temizlenmesi gibi genel temizlik kurallarının uygulanmasının hastalıktan korunmada büyük önem taşıdığını belirtiyor. Dr. Akpınar ayrıca kalabalıktan sakınma, sigara içilen ortamlardan uzak durmanın da önemine değiniyor.

Salı, Haziran 02, 2015

İyi ki doğdun Paşam

   Sıcak bir Haziran günü başladı senin bizim hayatımıza müjdelenmen.  Çift olan kişiyi sayımızı üçe çıkarman. Hayatımıza neşe katman ve heyecan getirmen. Mersin 'in küçük ve şirin tatil beldesi olan Taşucu 'nda geldi o tarifsiz mutluluk haberin. 2 Haziran 2008 saat sabahın ilk saatleri olan 05:34 te katıldın hayatımıza. Seni ilk gördüğüm zaman elim ayağım birbirine dolaştı ne yapacağımı bilemedim ufacık gözlerine bakıp minicik ellerini tutarken ağzımdan şu kelimeler döküldü ağzımdan "Merhaba küçük adam, ben senin babanım".

   Bugün senin doğum günün, ilk müjdelenmenin üzerinden tam 7 yıl geçti. Artık büyüdün çok şükür ki heranında yanındaydım ve yanında olmaya da devam edeceğim. Doğum günün kutlu bitanem. Seni çok seviyorum Paşam...

Salı, Mayıs 05, 2015

Microsoft, Project Oxford ile fotoğraflardan yaş tahmini yapacak: How-Old.net



Microsoft, akıllı ve öğrenebilir teknolojiler üstüne çalıştığı Project Oxfordu sessiz sedasız duyurdu ve bir dizi dikkat çekici API tanıtımını gerçekleştirdi. Microsoft’un geliştiriciler için kullanıma açtığı önemli API’ler beta olarak açığa çıktı.
Uygulamalar arasında yüz tanıyan Face API, konuşma dili işleme için Speech API, görselleri analiz eden Vision API ve dilleri anlamak için Language Understanding Intelligent Service (LUIS) gibi farklı API’lar geliştirilmiş durumda.
Project Oxford bünyesinde en çok dikkat çekici uygulamalardan bir tanesi yüz tanıma ve hatırlama uygulaması Face API olmuş durumda. Microsoft, bu iş için yaptığı how-old.net ile karşımıza çıkıyor ve kendi geliştirdiği API’n kullanımını da anlattığı bir web sitesiyle karşımıza çıkıyor. how-old.net üstünden kullanıcılar yüklenen fotoğrafların yüz tanıma teknolojisi ve API sayesinde değerlendirilerek, fotoğraflardaki yüzlerin kaç yaşında olabileceklerini tahmin etmeye çalışıyor.
Microsoft, geçtiğimiz günlerde gerçekleştirdiği BUILD 2015 etkinliğinde Windows 10’un ne kadar iddialı bir işletim sistemi olacağının zaten sinyallerini vermişti. Project Oxford ile birlikte duyurulan bu gibi API’ler sayesinde geliştiriciler Microsoft’a daha da yakınlaşacaktır ve Windows 10’da, Oxford projelerinin ve API’larının daha da çok öne çıkacağını tahmin ediyoruz.


Pazar, Nisan 12, 2015

Boynunuzun burasına bir buz küpü koyun ve mucizeye şahit olun.

Vücudunuzun kendini tedavisi ve yeniden enerjiyle dolması ve sizi biraz daha genç ve enerji dolu yapmak için bir buz küpü kullanabileceğinizi düşünemezdiniz değil mi? Resimde gösterilen boyunla kafanın birleştiği noktaya koyacağınız bir buz küpü bunu gerçekleştiriyormuş. Bu teknik Çin akupunkturuyla bağlantılı, buz küpünü yerleştirdiğiniz noktanın adı Feng Fu ve anlamı “rüzgar evi”.

Sadece buz küpünü resimde gösterilen Feng Fu noktasında 20 dakika tutun. Doğal olarak başlangıçta biraz donacaksınız ancak otuz kırk saniye sonra sıcaklığı hissetmeye başlayacaksınız.

Bunu her gün yaptığınız takdirde zindelikle dolduğunuzu hissedeceksiniz. Çünkü buz küpü endorfin hormonunun kanınıza salgılanmasını sağlayacak. Bununla beraber bu tekniğin birçok başka yararı olduğu da söyleniyor. Örnek Olarak:
• Uyku düzeni;
• Daha iyi sindirme;
• Sık sık grip olmanın önüne geçmede;
• Daha az eklem, diş ve baş ağrısı;
• Daha iyi nefes alma ve daha iyi kardiovasküler sistem;
• Nörolojik rahatsızlıkların tedavisi ve omurgasal sorunlar
• Cinsel yolla bulaşan ve bağırsak hastalıkları;
• Tiroid bezi sıkıntıları;
• Hipo ve hiper tansiyon ve artrit;
• Astım
• Besinsizlik ve obezlik;
• Selülit;
• Cinsel soğukluk, iktidarsızlık, adet dönemi rahatsızlıkları;
• Uykusuzluk, kronik yorgunluk, depresyon, stres ve psiko-duygusal rahatsızlıkların yönetimi;
Bu metod söylenildiğine göre vücudun dengesini bulmasını sağlıyor, yani teknik olarak bir ilaç değil ancak tazeleme yöntemi. Sadece şizofreni, epilepsi (sara) hastaları, ve hamilelik döneminde tavsiye edilmiyor.

Cuma, Nisan 03, 2015

Çocuklar Otizmi Yenebiliyor

Amerikalı bilim adamları otizm teşhisi konulan bazı çocukların yaşları ilerledikçe bu hastalıktan kurtulabildiklerini açıkladı. Ulusal Sağlık Enstitüleri’nin 112 çocukla yürüttüğü çalışmalarda, otizmin yaşam boyu süren bir hastalık olduğu kanısının yanlış olduğu yolunda işaretlere rastlandı. Henüz bu konuda bilimsel kabul gören bir sonuca ulaşılmış olmasa da, Journal of Child Psychology and Psychiatry dergisinde yayımlanan çalışmanın bulguları, önemli görülüyor.

Ancak araştırmaya temkinlilikle yaklaşılması gerektiğini belirten uzmanlar da var. Bu uzmanlar, bulguların arkasındaki nedenleri açıklamak için daha fazla araştırmaya ihtiyaç olduğunu belirtiyor. Connecticut Üniversitesinden Dr Deborah Fein ve ekibi erken yaşta otizm teşhisi konan 34 çocuğun, ilerleyen yaşlarda sınıflarındaki otizm teşhisi konmamış diğer 34 çocuk kadar başarılı bir performans sergilediğini ortaya koydu.
Bilişsel ve gözlem testlerinde, otizm teşhisi konmuş çocukların performansı, otistik olmayan çocuklarınki ile aynı düzeyde seyretti. Çocukların, dil, yüz tanıma, iletişim ve sosyal etkileşim konularında herhangi bir problemle karşı karşıya kalmadıkları belirtiliyor. Araştırmacılar, otizm teşhisi konmuş çocukların performansını karşılaştırmak için aynı yaşlarda başka 44 çocukla da çalışmalar yürüttü.
Çalışmalar sırasında yapılan testlerde, otistik çocukların, hastalıklarının tespit edilemez olduğu ortaya çıktı. Araştırmacılara göre, bu sonuçlar, bazı çocukların otizmi yenmesinin bir sonucu olabileceği gibi, çocukların otizmin olumsuz etkilerini başka şekillerde tamamlayabilmesinden de kaynaklanıyor olabilir.Kaynak: BBC

Cuma, Mart 27, 2015

Tiyatro hayatın aynasıdır

Tiyatro hayatın aynasıdır.
Çok duymuşsunuzdur bunu belki. Aranızda buna inanmayanlar olabilir ama şuna eminim ki böyle düşünen insanlar tiyatroya hayatları boyunca gitmemişlerdir. Çünkü tiyatro izleyen insan bu fikre onay verir.
Hayatımızda ne varsa tiyatro onu bize yansıtır; çünkü tiyatro oyunları yaşanmış olaylardan yola çıkılarak yazılmıştır.
Bana bir oyun gösterin ki yazarı metni yazarken yaşanmış ya da yaşanabilme ihtimali yüzde yüz olmayan bir olayı aksettirsin.
En basit komediler bile yaşanmış olaylar dizisi üzerine kuruludur.

İstanbul’da en ucuz bilet fiyatları Devlet Tiyatrosu ya da Şehir Tiyatrosu tarafından verilmekteydi. Geçmiş zaman eki kullandım çünkü Şehir Tiyatrosu bilet fiyatlarına yüzde iki yüz gibi trajikomik bir zam yapmıştır. Trajikomik diyorum çünkü belli bir kitleye ulaşabilen bu oyunlar artık o kitlesinin de bir kısmını kaybetmiş bulunmakta.
Size arkadaşlarımla yaşadığım bir anımı anlatmak istiyorum.
Bundan maksimum 9ya da 10 yıl önce İstiklal Caddesindeki Muhsin Ertuğrul Sahnesinin sokağının başındaki billboard’da oyun afişlerine bakarken yanımıza 40 – 45 yaşlarında bir bey geldi. Bize sorduğu soruyla gerçekten de deyim yerindeyse bir dumur yaşadım.
- ne var gösterimde çocuklar.
Ne var bunda diyebilirsiniz bana ama eminim ki o insanı görseniz hayatta tiyatronun önünden bile geçmemiştir dersiniz.
Yanlış anlaşılmak istemem kimseyi aşağılamıyorum. Fakat ülkemizde sanata verilen değer ve gösterilen ilgi ortadayken; benim üç kez zevkle gittiğim oyunda önümdeki insan horlarken; çok samimi bir arkadaşımın gittiği oyunda arkadaki bayanlar “ay şu kızın kıyafetine bak ne zevksiz” ya da “ ne biçim yemek yiyor bunlar?” derken 40 – 45 yaşındaki birinden sizde bu soruyu duysaydınız sizde benim yaşadığımı yaşardınız.
Her neyse kendisine hangi oyunun gösterimde olduğunu söyledikten sonra bilet fiyatını sordu bize. Fiyatı söyledik ve bey amca bize aynen şunları söyledi;
- Bunlar bize gelmez evlat. Biletler çok pahalı. En güzeli Devlet ya da Şehir Tiyatroları. Hem uygun hem de kaliteli.
Bu söz bir ay kadar öncesi için doğruydu, fakat Şehir Tiyatrolarının yaptığı zamla artık bu sözü de askıda kaldı o insan ve onun gibi bir çok kişinin.
-Özel tiyatroların bilet fiyatları çok pahalı.
Bu sözü ben dahil olmak üzere tiyatro severlerin hemen hepsi sarf etmişlerdir bugüne kadar.
Fakat şimdi size anlatacaklarımdan sonra eminim ki sizlerde özel tiyatrolara hak vereceksiniz bilet fiyatları konusunda.
Yaptığım bir araştırmada elde ettiğim sonuç:
Sahne: Maltepe Yayla Sanat Merkezi
Kira Bedeli: 750 TL + KDV
Kullanım Süresi: 4 saat

Durum böyleyken böyle arkadaşlar. Dört saatlik sahne kirası maalesef KDV ile birlikte 880 TL. Tiyatroyla ilgilenenler bilirler oyunda ışık ve müziğin ne kadar önemli olduğunu. Ve bu kadar kira bedeline rağmen hiçbir teknik prova imkanı sağlanmıyor size.

Bu uzun yazıda anlatmak istediğim tiyatroya insanların ilgi gösterememesinin bir sebebi de ücreti. İnsanlar da haklı ama(!). Bol bilgisayar efektiyle süslenmiş action filmleri dururken tiyatro ya ne diye aynı parayı versinler ki. Brad Pitt varken kim gidip de Gülçiçek ÇAĞDAŞ’ı ya da Cafer ŞEN’i izler ki.

Tiyatro hayatın aynasıdır.
Bu aynaya bakmaktan korkmayın. İki paket sigara alacağınız parayı tiyatro biletine ayırın. En azından kendiniz için iyi bir şeyler yapın ve kendinizle yüzleşin.

UNUTMAYIN Kİ; Tiyatro,hayatın gözler önüne yansıdığı bir sanat dalı değil; hayatı,hayatın içinde bizlere öğreten bir derstir.

Cumartesi, Mart 21, 2015

Bugün Down Sendromu Farkındalık Günü

21 Mart Dünya Down Sendromu Farkındalık Günü. Down sendromu konusunda, toplumda farkındalık yaratmak amacıyla çeşitli etkinlikler düzenleniyor.

Bugün Down Sendromu Farkındalık Günü

Her 800 ile 1000 doğumda 1 oranında down sendromuna rastlanıyor.


Bugün down sendromu konusunda, toplumda farkındalık yaratmak amacıyla birçok etkinlik düzenleniyor.

Down sendromu, genetik düzensizlik sonucu insanın 21′inci kromozom çiftinde fazladan bir kromozom bulunması durumu ve bunun sonucu olarak ortaya çıkan hastalığa verilen isim.

Dünyada yaklaşık 6 milyon down sendrom olan birey bulunuyor. Yılda yaklaşık 2 bin down sendromu olan birey aramıza katılıyor.

Türkiye’de yaklaşık 100 bin kadar down sendromlu birey olduğu tahmin ediliyor.

Cuma, Mart 20, 2015

Engelleri aşmak zihinde başlar!

Engelli olmak bireyi fiziksel ve zihinsel olarak etkileyebildiği gibi psikolojik yönden de oldukça zorlar. Özellikle toplumun engelli insanlara karşı olumsuz düşünce ve davranışları bu süreci hızlandırabilir. Engelli bir kişi aile ve sosyal çevresinden devamlı bu şekilde geri bildirimler alırsa kendini sosyal hayattan uzaklaştırabilir. Bu durum da engelli kişinin özgüven kaybı, utanma, içe kapanma ve mutsuzluk gibi duyguları yaşamasına sebep olabilir. Central Hospital’dan Uzman Psikolog Aycan Bulut, Dünya Engelliler Günü dolayısıyla engelli bireylerin yaşadıkları zorluklar ve psikolojik sorunlar hakkında bilgiler veriyor. 
Engelli olmak; bir insanın kişisel veya sosyal hayatında kendi başına yapması gereken eylemleri yapamaması olarak tanımlanır. Bu durum hastanın bedensel ya da ruhsal yeteneklerinin doğuştan veya sonradan meydana gelen hastalık, kaza gibi durumları yaşaması sonucu gelişebilir. Engelli bireyin fiziksel veya zihinsel işlevselliklerindeki bozukluk hareket yeteneğini ve davranışlarını da etkilendiğinden toplumun diğer kesimi tarafından dışlanabilirler.

Toplumun bakış açısı değişmeli Her türlü ayrımcılığın temelinde farklı olanı yadırgamak yatar. Bir insan alışılmamış özellikleri olan bir kişiyle karşılaştığında bilinçli ya da bilinçsiz olarak tepki verir ve bu duruma adapte olmakta zorlanır. Toplumdaki bu olumsuz bakış açısı ne yazık ki engelli bireyi yaşadığı çevrede farklı kılar. Engelli birey de sürekli bu şekilde bir geri bildirim aldığında kendini toplumdan uzaklaştırmaya başlar. Oysaki engelli insanların da sağlıklı insanlar gibi yaşama şansları ve hakları vardır.

Yaşanılan sorunlar engelli bireyi sosyal hayattan uzaklaştırır Engelli bireyler hayatlarını normal insanların yaşadığı gibi yaşamakta güçlük çekerler. Çünkü toplumsal destek sistemi engelli yaşamını kolaylaştıracak kadar yeterli değildir. Bu durum da engellinin başka birinin yardımına muhtaç bir kişiye dönüşmesine yol açar. Bu nedenle engelli kişi özgüven kaybı, mutsuzluk, öfke, korku, hayal kırıklığı, utanç ve içe kapanma gibi duygulara kapılarak sosyalleşmeyi reddeder. Hatta aile içi ilişkilerinde de sorunlar yaşayabilir ve iletişim kurmakta zorluk çekebilir. Böyle bir durumda aileye büyük sorumluluklar düşer. Diğer aile bireyleri bu durumdan olumsuz etkilense bile sabırlı olunmalı ve bulunulan duruma uyum sağlamak için karşılıklı zaman tanınmalıdır.

Engelli çocuğa sahip aileler durumu kabullenmeli Engelli bir çocuğa sahip olmak da ebeveynler için oldukça zor bir durumdur. İleride karşılaşılabilecek sorunların üstesinden gelebilmek için ailenin çocuğu olduğu gibi kabul etmesi gerekir. Çocuğun mevcut engeli ne kadar kabullenilirse verdiği tüm tepkilerin üstesinden gelmek de o kadar kolay olur. Ayrıca anne-babanın aşırı korumacı davranarak çocuğu sıkmaması, sosyal ve fiziksel ortamlardan çocuğu uzaklaştırmamaları gerekir. Beklentiler çocuğun engeli ve özelliklerine göre ayarlanmalıdır.

Kardeşler arası ilişkiler de önemli konulardan biridir. Engelli bir çocuk ve kardeşleri arasında sevgi, şefkat, paylaşım olabileceği gibi öfke ve utanç gibi duygular da yoğun olarak yaşanabilir. Böyle bir durumda anne-babanın çocuklarına doğru rol model olmaları gerekir. Çünkü ebeveynlerin tutum ve davranışları kardeşler arasındaki iletişimi belirler.

Kişilerin ruh dünyası mevcut engellerine göre farklılık gösterir Engelli kişilerin algısında ve davranışlarında toplumla kurdukları ilişkinin de etkileri görülür. Engellinin sahip olduğu psikolojik değerleri doğru ANALİZ edebilmek için tüm çevresel ve ailesel faktörler göz önünde bulundurulmalıdır. Doğuştan engelli, sonradan engelli, kısmen ya da tam engelli ve engelinin hafif derecede olmasına rağmen ihtiyaçlarını karşılamak için başkasına muhtaç olan kişilerin ruh dünyasındaki yansımalar farklılık gösterebilir.

Hoşgörülü olunmalı ve saygı gösterilmeli Engelli olmayanlar engelli bir kişiye genellikle acıyarak bakabilir. Hatta birçok kişi engellileri görmezden gelerek yokmuş gibi davranmayı tercih edebilir. Acıma duygusu genel anlamda iyi niyetli bir his olsa da engelli bireyde ruhsal açıdan sorunlar yaratabilir. Aynı durum dışlamak, küçümsemek, azarlamak ve dalga geçmek için de geçerlidir. Bu tutumlar yerine engelli bireyin yaşamını zorlaştıran sorunlar en aza indirilmeye çalışılmalı, hoşgörülü olunmalı, sevgi ve saygı gösterilmelidir.

Diğer insanlara nasıl davranılıyorsa engelli bireylere de öyle davranılmalıdır. Çünkü engelliler bedensel veya zihinsel bakımdan farklı ihtiyaçları olan insanlardır. Aşırı ya da daha az ilgi göstermek engelli kişileri negatif yönde etkileyebilir. Unutulmamalıdır ki engelleri aşmak öncelikle zihinde başlar.

Beni Takip Edin


© by Cafer ŞEN

Perşembe, Mart 19, 2015

Carrapicho

MANDALA

Merhabalar...
Bugün ki yazımda yeni merakım olan Mandala hakkında, Bu sanatı bana öğreten @babalar_kizlari ve Üniversite arkadaşıma olan Ebru'ya sonsuz teşekkür ederim. Hiç Uzatmadan Mandala nedir? bi ona bakalım..


MANDALA ÇALIŞMASI NEDİR?

Mandala hemen hemen daire veya merkez anlamına gelir. Belirgin bir şekilde duran merkez noktası etrafına şekiller ve desenler yerleştirilmiştir. Mandala, boyama yoluyla insanı sakinliğe ulaştırır, rahatlatan bir etki yapar. Günümüzde çocuklardan birçok şey bekleyerek onları çeşitli stres faktörleriyle karşı karşıya getiriyoruz. Hafif bir klasik müzik eşliğinde boyanan “Mandala” sonunda çocukların stresleriyle kolaylıkla mücadele edebildikleri, sakinlik ve soğukkanlılık kazandıkları görülmüştür. Mandala çalışmasından sonra çocukların, grup çalışmalarında, gruba uyum sağlamalarında ve dinleme becerilerinde olumlu etkiler görülür. Ayrıca Mandala çocukların kendi yaratıcılıklarını keşfetmelerine yardımcı olurken, dikkat sürelerinin de uzamasını sağlar.



                                          

Mandala'nın yararları nelerdir?

1- Mandalalar ruh için bir ilaçtır.
2- Kendinizi ve etrafınızı saran gerçeği farketmektir.
3- Günlük yaşantınızla ve streslerinizle daha kolay başetmektir.
4- Dikkatini toplama süresini uzatmaktır.
5- Kendi yaratıcılığını keşfetmektir.
6- Sakin ve serinkanlı olmayı öğrenmektir.
7- Mandala ile öğretmenler öğrencilerin iç dünyalarını daha iyi tanımakta ve çocuğa yaklaşımda çocuğun bu özelliklerinden yararlanmaktadırlar.
8- Mandalalar vücut, ruh ve zekanın kaynasmasıdır.

Mandala'nın çocuklara etkisi varmıdır varsa nelerdir?

Günümüzde çocuklardan bir çok şey yapmasını isteyerek onları çeşitli stres faktörüyle karşı karşıya getiriyoruz. İşte bu noktada çocuklara “Ben senin için şu an buradayım ve seninle güzel bir şeyler yapmak istiyorum” demekten daha güzel bir şey düşünülemez. Mandala boyamak yoluyla sakinliğe ulaştırır, rahatlatan bir etki yapar. Bu çalışmadan sonra grup çalışmasında, uyum sağlamada olumlu etkiler görülür. Çocukların stresi azalır, çocuklar daha uyumlu hale gelirler. Mandala çalışması dıştan içe veya içten dışa boyanır. Önemli olan sırayı bozmamaktır.
1.Mistik Mandala
2.Geometrik Mandala


Beni Takip Edin

          Cafer ŞEN
       cafer_sen




Salı, Mart 17, 2015

'Erkek' çocuk yetiştirme yöntemleri

Erkek çocuk yetiştirirken dikkat edilmesi gereken bazı hususları sizlere sıralamak istiyorum.
Erkek Çocuklar Üzerine

1. Erkek çocuğun büyüme sürecinde babalar mutlaka rol almalı. Doğru davranış kalıplarının, duygulanımının sağlıklı oturması için önünde özdeşim kurabileceği bir erkek figürünün olması son derece önemli.
2. Bebekliğinden itibaren gerekli ilgiyi, sevgiyi, şefkati göstermek gerekli.
3. Annenin davranış şekliyle babanın davranış şeklinin aşırı zıtlıklar içermemesi gerekli. Şöyle ki; anneler oğullarını yetiştirirken duygusal, hassas davranıyor. Belirli bir yaşa bu davranışı içselleştirerek gelen erkek evlat, büyümeye başlayıp anne sözü dinlemediğinde baba devreye giriyor. Bir anlamda annenin gücü oğluna yetmemeye başladığında, destek kuvvet şeklinde harekete geçiyor. Babalar malesef annenin yumuşak tavrının aksine ani bir kızgınlık, azar, bağırıp çağırma, tehdit etme, hakaret etme, tenkit etme, tehdit etme, suçlama gibi yanlış yöntemleri kullanabiliyor. Böylece anne ile babanın oğula ulaşma yöntemleri çok farklı görüntü veriyor. Bu durum kafa karıştırıyor ve eğer ileşitimde sorun varsa, işleri daha da kötü noktalara götürüyor. Doğru olan, bebeklik döneminden itibaren anne/babanın birlikte eğitim vermesi ve kadın/erkek davranış biçimlerini erken yaşlardan itibaren hissetmesinin sağlanmasıdır. Aşırı korumacı bir anne ve ergenlikte aniden ortaya çıkmış asabi baba çok kötü bir korelasyon.
4. Ailedeki erkeklerin mümkün olduğunca beyefendi tavırlar sergilemesi ve bu davranışlarının çocuğa örnek olmasının sağlanması gerekiyor.
5. Babanın oğul karşısında pasif olmaması gerekiyor. Sert, aşırı otoriter baba ne kadar zararlıysa, oğluna sözünü geçiremeyen, çekingen baba ondan çok daha zararlıdır eğitim açısından. 10 yaşındaki oğluna sözünü geçiremeyen baba, ne kötü bir babadır bilemezsiniz!
6.Erkek çocukların daha hareketli olduğunun düşünülerek, yaptığı yanlış davranışlara göz yumulması gerekir. Bedensel hareketlilik farklıdır, hatalı davranış farklı. İkisi birbirine karıştırılmamalıdır.
7. Erkek çocuklarınızın ilerde kötü alışkanlıklar edinmemesi için, şimdiden iyi alışkanlıklar edinmesine yardımcı olmalısınız. Oturduğunuz yerden "git-yap" diyerek değil, onun yapmasını istediğiniz faaliyetlerine katılarak bunu daha iyi sağlarsınız.
8. Çocuğunuzla sohbet etmeli, ona zaman ayırmalısınız. Ama sohbet etmekle nutuk çekmeyi birbirine karıştırmadan.
9. Okulu ve dersleri dışında konuşacak konular bulmalısınız. Çocuğunuzla aranızdaki tek sohbet konusu dersleri olmamalı. Çünkü bu onlara göre konu bile değil! Çocuğuyla konuşmayı bilmeyen insanların saklandıkları bir bahane. Yani oğlunuz bile biliyor, ders dışında aranızda konuşulacak hiçbir şey olmadığını. Bu ne acı bir ilişki biçimi!
10. Özellikle oğlunuzun arkadaşlarını tanımaya çalışın. Onlarla zaman geçirin. Gençleri toplayın bir yerlere gidin, film izleyin, kafede oturun. Böylece oğlunuzun kimlerle zaman geçirdiğini görmeye çalışın.
11. Arkadaşlarına tu-kaka demeyin! Sizde bulamadığı her ne varsa onu aramaya gittiğini unutmayın! Sizde olmayıp, onlarda olanı anlamaya çalışın. Zaman ayırıp, onu dinlediğinizde dönüp size geleceğini aklınızdan çıkarmayın.
12. Kendisini önemli hissetmesini sağlayacak, başarabileceği sorumluluklar verin. İşini başardığında övün, oğlunuz olduğu için onunla ne kadar gurur duyduğunuzu söyleyin.
Haydi babalar..! ve tabii ki anneler...! kolay gelsin... 

Saatler ne zaman geri alınacak? (2015 yaz saati uygulaması)


Saatler ne zaman geri alınacak? Gün ışığından daha fazla yararlanmak amacıyla yaz saati uygulaması 29 Mart Pazar günü saat 03.00’ten itibaren saatlerin bir saat ileri alınmasıyla başlayacak.
Resmi Gazetenin bugünkü sayısında yer alan Bakanlar Kurulu kararına göre, yaz saati uygulaması 25 Ekim 2015 Pazar günü saat 04.00’ten itibaren saatlerin bir saat geri alınmasıyla sona erecek.

Pazartesi, Mart 16, 2015

Her Annenin Oğluna Söylemesi Gereken 15 Şey


Oğlunuz varsa, ileride mutlu bir hayatı olsun istiyorsanız ona bunları mutlaka söyleyin. Mutluluğu, geleceği sizin iki dudağınızın arasında…



1. Spor yap. Zamanını ayarla, takım oyunuysa takımını kur. Bunun için sana elimden gelen her türlü desteği veririm.

2. Gençken para biriktir. İleride çok lazım olacak.

3. Kız arkadaşlarına karşı nazik ol.

4. Sana çamaşır – bulaşık makinesini, elektrik süpürgesini kullanmayı öğretmeme izin ver.

5. Yemek yaparken beni izle, öğren. İleride sen de yemek yapacaksın.

6. Kavgayı başlatan sen olma, ancak eğer biri başlattıysa da kendini koru.

7. Bilgini, eğitimini kimse senden alamaz. Onların kıymetini bil.

8. Kadınlara karşı kibar ol. Kimse kaba bir insanla bir ömür beraber yaşamak istemez.

9. Güçlü ve bir o kadar da nazik ol.

10. Bir kadın senin yapabildiğin her şeyin aynısını yapabilir. Örneğin iyi bir kariyer gibi. Bu demek oluyor ki, sen de gece 3’te uyanan bebeğine süt içirebilir, altını değiştirebilirsin.

11. Lütfen toplum içinde kibar ol, tanımadığın kişilerle “siz”li konuş.

12. İş hayatında baskıcı değil, liderlik yapan bir yönetici ol.

13. Sevdiğine çiçek almak için özel bir günü bekleme. Her zaman alabilirsin!

14. Başkalarıyla yarışacaksan, gücünü değil bilgini kullan.

15. Yaşın kaç olursa olsun anneni aramayı unutma. Çünkü seni çok özlüyor.


Pazar, Mart 15, 2015

Ödev ödev ödev

15/03/2015 16:35

    Güne güzel ve enerjik başlayan küçük beyefendi bu enerjisini boşaltmak için havuza gitti ama o enerji hiç boşalmadı :-)

   Saatin ilerlediğini ve yarın okul olduğunu hatırlayan küçük beyefendi ödevlerini yapmadığını fark etti ve hemen ödev başına oturdu. Ancak kısa sürede sıkıldı ve oyuna yönelmeye başladı. Annesinin göz hapsinden kaçamadığı için ödev başından kalkamadı ve tüm ev ödevlerini bitirdi, ve erken biten bu ödevlerden sonra fotoğrafta da görmüş olduğunuz rahatlama pozunu verdi. 😂

Şimdilik the end....


Cumartesi, Mart 14, 2015

Kadının adı hala yok

(Öncelikle belirtmeliyim ki aşağıdaki yazı 2006 yılına ait ama şuan bile hâlâ aynı gerçekliği devam etmektedir)

Çanakkale’nin Bayramiç İlçesi'nde Milli Hakimiyet İlköğretim Okulu öğretmenlerinden Abdullah Şen, anne ve babalarının adlarını sorduğu öğrencilerinden Tuğçe Kiraz’dan “Babamın adı Metin Kiraz, annemin adı Metin karısı” cevabını alınca şaşkına döndü. Milli Hakimiyet İlköğretim Okulu'nda yaşanan ilginç olay, akıllara üç ay önce yaşamını yitiren Duygu Asena’nın ‘Kadının Adı Yok’ adlı kitabını getirdi. 1- B sınıfında öğretmen Abdullah Şen öğrencilerine anne ve babalarının isimlerini sordu. Mollahasanlar Köyü’nden taşımalı sistemle Milli Hakimiyet İlköğretim Okulu'na gelen Tuğçe Kiraz, “Babamın adı Metin Kiraz, annemin adı Metin karısı” cevabını verince öğretmen Şen şaşkına döndü.

Eğitim- Sen İlçe Temsilcisi de olan öğretmen Abdullah Şen, yaşadığı bu ilginç olayı Bayramiç’te yayınlanan Haber Gazetesi’ndeki köşe yazısında dile getirdi. Mollahasanlar Köyü sakinleri, köydeki kadınların kocalarının adıyla ve lakaplarıyla anıldığını, evli değilse babalarının ad ve lakaplarıyla bilindiğini söyledi.

Minik öğrenci Tuğçe Kiraz da yaşanan ilginç olayı “Komşular anneme hep Metin’in karısı diyordu. Ben de öğretmenime böyle söyledim” diye açıkladı.

Öğretmen Abdullah Şen “Ben de Bayramiç’in Yiğitler Köyü’nde doğdum. Bu tip isimlendirmeleri ben de çocukken duymuştum. Ama aradan 30 yıl geçmesine karşın kadınların hala bu şekilde anılması ve tanınması beni şaşırttı. Tuğçe, annesinin adını (Metin Gaası) diye cevapladı. Yani Metin karısı. Ama ben yeni yetişen nesle artık doğrusunu öğreteceğim” dedi.

Şaşkınlık yaratan cevabı veren minik öğrencinin babası Metin Kiraz da “Köyde kadınlara böyle hitap edilir. Çocuk da duyduğunu söylemiş” derken, anne Nevhibe Kiraz “Ben böyle şeylerden anlamam, cahilim” demekle yetindi.


http://m.hurriyet.com.tr/Haber?id=5433831


Mehmetçiğe saygı Anıtı'nın Hikayesi

Kanlısırt'a çıkan düzlükte kucağında yaralı İngiliz askerini taşıyan Mehmetçik'in mermer bir kaide üzerinde bronzdan yapılmış bir heykeli bulunmaktadır. Bu anıt 1995 yılında yapılmıştır. Çanakkale Savaşları'nda Kanlısırt'ta birbirlerine yakın siperlerde yoğun ateş devam ederken bir Anzak subayı kendi siperlerinin önüne yaralı olarak düşmüş ve acı içerisinde kıvranmaktadır. Ateş devam ettiğinden Anzaklar kendi subaylarına yardım edememişlerdir. Bu sırada Türk siperlerinden beyaz bir mendil sallanmış ve ateş kesilmiştir. Siperden çıkan bir Türk askeri yaralı Anzak subayına doğru giderek onu kucaklamış ve Anzak siperlerine bıraktıktan sonra tekrar yerine dönmüştür. Ardından ateş devam etmiştir. Bu olayın geçtiği anda sonradan Avustralya Genel Valisi olan Ütgm. Lord Casey de o siperlerde bulunuyordu. Lord Casey anılarında bu olayı şöyle anlatmıştır: “ Biz Çanakkale yarımadasından Türklerle savaşarak ve binlerce insanımızı kaybederek Kahraman Türk milletine ve onun eşsiz vatan sevgisine duyduğumuz büyük takdir ve hayranlıkla ayrıldık. Bütün Avustralyalılar Mehmetçiği kendi evlatları gibi sever onun mertliği vatan ve insan sevgisi siperlerdeki dayanılmaz heybeti ve cesareti bütün Anzaklıları hayran bırakan yurt sevgisi insanlığın örnek alacağı büyük hasletlerdir. Mehmetçiğe minnet ve saygılarımla”...


Cuma, Mart 13, 2015

Yüzmenin Faydaları Nelerdir ?

Yüzme sporu beden gelişiminin temel sporlarından biridir. Tüm vücut kaslarının kullanıldığı sporlardandır. Su direncine karşı yapılan bir spor olması nedeniyle kas kuvvetine ve genel dirence önemli katkılarda bulunmaktadır.
Spor belli bir yaşam disiplini verir. Bu yaşam disiplinini en iyi sağlayan sporlardan biri yüzme sporudur. Erken yaşlarda başlama olanağı olan birkaç spordan biri olması ve insan doğasına uygunluğu nedeniyle yüzme sporu bu disiplini sağlar. İnsan doğasının en kolay uyum sağladığı spor dalı olması çok ileri yaşlara kadar uygulanabilecek spor olmasını sağlar. Yürümek kadar doğal ve kolay bir spordur.
Sporda saldırganlığı azaltan ve yarış ortamında çok çalışanın başarılı olması doğasını kabul ettiren bir spordur. Çalışmayan başarılı olamaz ve daha çok çalışanın başarısını alkışlamak gerekir. Ondan daha başarılı olmak için ondan daha fazla alışmak gerekliliğini kabul etmek gerekir. Birey olarak kendine güveni ve başarabileceklerini önceden görmeyi sağlar.
Düzenli çalışmalar yüzme sporunda nerelere gelinebileceğini ve kişinin sınırlarını ne kadar zorlayabileceğini ortaya koyar.
Başarılı olmak onu korumayı ve daha çok çalışmayı, başarısız olmak ise yapılan hataları gözden geçirip ders alarak eksiklikleri gidermeyi ve yeniden çalışmayı gerektirir. Yüzme sporu bu yaşam anlayışının en iyi yaşandığı ortamdır.
Bağışıklık sistemini uyarması ve metabolizmanın düzenli çalışmasını sağlaması kişileri hastalıklardan korumaya yönelik önemli katkılar sağlar. Kuzey ülkelerinde yaşayanlar soğuk ortamlarda dirençlerini arttırmak için soğuk sulara girmek alışkanlığı kazanmışlardır. Bu davranış onların dolaşım sistemlerinde de düzenleyici etkiler yapmaktadır. Damar hastalıklarını görülme sıklığını azaltır.

Spor amaçlı yüzme sporu ile uğraşmak için haftada iki ya da üç gün yüzme sporuna bir saat zaman ayırmak yeterlidir. Bu süre karada yapılacak çalışma öncesi gerdirme egzersizleri ile geliştirilebilir. Yüzme sporunda belli bir mesafenin yüzülmesi hedeflenerek çalışmalara başlanmalı ancak nefes alış veriş tekniği ve yüzme sitillerinin buna uyumu için eğitim alınmalıdır. Temel yüzme eğitimi almayan kişilerin yüzme mesafesi uzadıkça yorulmaları daha çabuk olacaktır. Su ile uyum içinde yapılan bir yüzme sporu hem ruhsal dinginlik hem de beden gelişimi sağlayacaktır. Su direncine karşı yanlış hareketler ise kişinin çabuk yorulmasına ve bu spora fazla devam edememesine neden olacaktır.

Yüzme sporu bu sporla aktif uğraşanlar kadar sağlık için spor anlayışıyla çalışanlarında düzenli ve sürekli uygulamasına gerek duyan bir spordur. Öğrenmenin yaşı yoktur. İnsan doğası suda batmamayı ve hareket edebilmeyi bilir. Bisiklete binmek gibi dengeye dayanan bir davranıştır. Çalışmalarla geliştirilir, doğru hareketlerin yapılması ile hız ve direnç kazanılır. Korku sadece yaşanan deneyimlerden kaynaklanır ve doğru hareketlerin öğrenilmesi ile kolayca üstesinden gelinir.

Suda terleme olmasına karşın su ortamında vücuttan uzaklaşması kolaydır. Yüzme sporu yapılan ortamın genel temizlik kurallarına dikkat edilirse en temiz spor olma özelliği taşır. Çamur, toz ve vücut kirleri bu spor için var olmayan kavramlardır. Bir bone ile saçların toplanması ve suya dökülmesinin önlenmesi, suya girmeden önce duş alınarak deri üstünde var olan deri döküntülerinin uzaklaştırılması kullanılan ortamın temizliğine katkı sağlayacaktır.
Yüzme sporu çok küçük yaşlarda başlanabilen ve çok ileri yaşlara kadar sürdürülebilen, sağlıklı zamanlarda yapılabildiği gibi sakatlık iyileşmelerine de katkısı olabilen, engelli insanların kolaylıkla yapabileceği bir temel spordur. Sağlık ve spor kavramlarının yan yana olduğu tek spordur.
Yüzmenin Faydaları=1. Yapılan araştırmalar, düzenli yüzmenin kalp dolaşım sistemi üzerinde olumlu yönde çok önemli etkileri olduğunu göstermektedir. Düzenli yüzme antrenmanları yapan kişilerde koroner kalp hastalıklarına daha az rastlanmakta ve bu bireylerin kalp krizi geçirme olasılıkları düşmektedir. Ayrıca kalp ve beyin damarlarının tıkanmasına yol açan bir takım maddelerin azalmasına da yardımcı olmaktadır.

2. Yüzmenin kas ve iskelet sistemi üzerindeki etkisi ise “Yüzücü Vücudu” tanımında kendine beden bulmaktadır. Düzenli yapılan yüzme egzersizleri hem kasları güçlendirmekte hem de vücut koordinasyonunu gelişiminde çok önemli rol oynamaktadır

3. Yüzme sporu yapılırken, eklemler ve bağlar herhangi bir spora göre daha az zorlanmaktadır. Bu sebeple suda yapılan egzersizlerde sakatlanma ve yaralanma oranı karadaki egzersizlere oranla %90 daha azdır. Bu sebeple kaslarında, eklemlerinde ya da iskelet sistemlerinde herhangi bir rahatsızlığı olanlara doktorlar tarafından önerilen tek spor yüzmedir.

4. Yüzme sporunu diğer sporlardan ayıran bir diğer faydası ise yaşı ve kilosu ne olursa olsun öğrenildiği takdirde herkesin tehlikesizce yapabileceği bir spor olmasıdır. Örneğin kilolu kişilerin herhangi bir kara sporu yapması iskelet ve kas sistemine zarar verebilecekken, su ortamında yapacağı aktiviteler o bireyin üzerine etkiyen yerçekimi kuvvetini çok büyük oranda azalttığından kişiye risksiz egzersiz olanağı sağlamaktadır.

5. Düzenli yapılan yüzme egzersizi, egzersizi yapan kişilerde sigara ve alkol alışkanlığını azaltmakta, ayrıca aşırı şişmanlığı önlemektedir. Hamileliğinden önce ve hamileliği sırasında yüzme egzersizi yapan kadınlarda ölü ve erken doğum yapma oranı dikkat çekecek şekilde düşüktür.

6. Yapılan başka ilginç bir araştırma göstermektedir ki yüzme sporu da dahil olmak üzere yapılan düzenli fiziksel aktiviteler şeker hastalarının insülin duyarlılığını arttırmakta, bunun sonucu hastanın daha az insülin gereksinimi olmaktadır.

7. Yüzmeyi kara sporlarından ayıran en önemli özellik, kara sporlarını yapmalarını kısıtlayacak ya da önleyecek derecede fiziksel problemi olan bireyler tarafından kolayca yapılabilmesidir.

8. Yüzmenin sinir sistemine ve insan psikolojisine faydaları ise saymakla bitmez. Suya girdiğimizde hissettiğimiz rahatlama duygusu egzersiz sonrasında salgılanan endorfin hormonu ile birleşince yaşayacağınız psikolojik ve sinirsel rahatlama size başka bir egzersizin veremeyeceği hissiyatı yaşatır. Özelikle sportif olarak yüzen çocukların gelişme dönemlerinde onların kendilerine güvenen, hırslı, herhangi bir işe konsantrasyonu ve adaptasyonu yüksek, disiplinli, programlı, aktif ve başarılı bireyler olmasında çok büyük oranda katkı sağlar.


Kalp-dolaşım sistemi üzerine etkileri :

Antrenmanlar ile kalbin dakika volümünü arttırmak mümkündür. Bu artışın gerçekleşmesi maximal ve submaximal yapılan yüklenmelerle mümkündür. Yapılan araştırmalar kalbin dakika volümünü arttıran en iyi yolun submaximal (%70 ve altı) yüklenmeler olduğunu ortaya koymuştur. Kalbin dakika volümünün artması, dokuların oksijen ihtiyacının karşılanması bakımından çok önemlidir. Bu sebeple orta ve uzun mesafe yüzücülerin bu özelliğini geliştirmeleri önemlidir.
Bilindiği gibi, kalbin dakika volümünün artması, öncelikle atım volümünün (her atımda pompalanan kan miktarı) ve de kalp atım sayısının artırılması ile olanaklıdır. Su içindeki yatay pozisyon, kalbin atım volümünün ayakta duruşa oranla daha iyi olmasını sağlar. Çünkü, bu pozisyonda, kalbin kan ile doluşu daha iyi olur. Su içinde, suyun kaldırma kuvveti yerçekimine karşı koyar. Bu konumda kalp, kanı yer çekimine karşı atmak zorunluluğunda kalmaz. Ayrıca, suyun kaldırma kuvvetinin yer çekimini karşılanması ve suyun alt ekstremitelere uyguladığı hidrostatik basınç, havada dik durumda iken karşılaşılan "Kanın alt ekstremitelerde toplanma eğilimini" elemine eder.
Diğer taraftan, su içinde kalp, ısı düzenlemesine yardım amacıyla deriye fazla kan göndermek zorunda kalmaz. Bu kan çalışan kaslara aktarılır.
Özetlersek, yüzücülerdeki dolaşım diğer spor dallarındaki sporculara oranla farklılıklar gösterir. Bu durum, su içindeki vücudun yatay pozisyonda olmasına bağlıdır. Bu pozisyonda kalp kan ile tamamen dolar ve sonuçta kalbin tek bir kasılışında daha fazla kan vücuda pompalanır.

Yüzmenin solunum sistemleri üzerine etkileri :
Temel görevi, kana oksijen vermek ve kandaki karbondioksiti almak olan solunum sistemi, ağızdan ve burun dan başlayarak akciğerde sonlanır. Ağızdan ve burundan alınan hava "trakea" adı verilen ve havanın iletilmesini sağlayan boru yoluyla akciğerlere gelir. Akciğerlere gelen ve akciğerlerin yapısında bulunan "alvoel"lere (hava kesecikleri) yerleşe havada % 14-15 oksijen ve % 4.9-6.9 oranında karbondioksit vardır. Çevresi kılcal damarlarla sıkı bir şekilde çevrilmiş ola alveollerle kılcal damarlar arasında gaz alış verişi olur. Gaz değişimi difüzyonla meydana gelir. Örneğin, vennler (toplar damar) içinde akciğerlere gelen karbondioksitten zengin kan, akciğer yapısındaki alveol keselerine geçerken burada bulunan oksijen de kana geçer.
Eritrosit içinde dokulara gelen oksijen il bağlanmış hemoglobin molekülü, oksijenini aktif dokulara verir. Bu alışveriş ise aşağıdaki şekilde belirtilmiştir. Antrenmanlar sırasında organizmanın oksijen gereksinimi artar. Bu artışa paralel olarak, bu gereksinimi karşılayacak dolaşım ve solunum sistemlerinin de bu duruma fizyolojik bir uyum göstermesi gerekir. Dokuların oksijene olan gereksinimi arttıkça, solunum sisteminin organizmaya soktuğu oksijen miktarı ve bu oksijeni dokulara taşıyacak olan dolaşım sisteminin faaliyeti artar.
Yüzme gribal enfeksiyonlardan korur

Yüzme sporuyla uğraşan çocukların hastalıklara özellikle grip ve soğuk algınlığı gibi hastalıklara daha çabuk yakalanacağı gibi yanlış bir düşünce vardır, tam tersi gribal enfeksiyonlara yakalanma olasılığı çok düşüktür, hastalıklarla mücadelede önemli rol oynayan antikorların sayısı yüzme sırasında artmaktadır, bunun da gribal enfeksiyon ve soğuk algınlığı gibi rahatsızlıları en aza indirdiği bir gerçektir.

Yüzmenin disipline dayanan spor dalıdır, sporda başarılı olan öğrencilerin derslerinde de aynı durum gözlenmektedir.

Yüzme gibi bireysel sporların çocuğu sosyalleştirdiği gibi, tek başına bir şeyleri başarmanın hazzını yaşatmaktadır. Çocukların yüzme aktivitelerinden yararlandırılması, çocuğa her yönden olumlu katkı sağlayacaktır.

Yüzmenin Sinir sistemi üzerine etkileri :
Yüzme tüm vücudumuzu hareket ettirebildiğimiz bir spor olduğu için sinir sistemine etki yapan en önemli spor dallarından biridir. Suyla ilgili tüm çalışmalarda, sinir sitemimizdeki etkiler duyu organlarımızın devreye girmesiyle gerçekleşmektedir. Burada duyu organlarımız ve sinir sistemimiz bir bütünlük içersinde çalışmaktadır. Kısacası tüm yaşantımızda sinir sistemimizle, duyu organlarımız iç içe çalışmakta olduğunu herkes bilmektedir.
Su içersinde yaptığınız her çalışmada suyla ilgili ayrı bir rehavet ve canlılık hissetmeniz; sinir sisteminizi rahatladığını gösterir.
Yıkanırken olan rahatlama duygusu veya yüzerken egzersiz sonrası canlılığımızı Sinir sistemimizin dinlenmesi sonucu ortaya çıkan unsurlardır. Yüzme ortamının iyi olması, eğitmeninizin kalitesi ve ortamdaki mutluluğunuz da diğer faktörler olarak Sinir sisteminizin dinlenmesine yardımcı unsurlardır.

Yüzme sonrası görülen rahatlamalarda insanlarda aşağıda sıraladığımız davranışların geliştiği bilinmektedir;
- Kişinin kendine güveni artar,
- Korkusu yok olur,
- Yapacağı bir işe adaptasyonu daha kolaydır ve dikkati zor dağılır,
- Zor bir spor olan yüzme branşı, kişileri daha disipline eder, daha programlıdırlar,
- Yüzme sporunu yapan kişiler normal yaşantılarında daha aktiftirler ve başarılıdırlar,
- Toplumda İyi ve güvenilir bireylerdir.