Radyo 45'lik

Salı, Mayıs 08, 2018

EĞİTİMİN BASAMAKLANDIRILMASI

Çocuklarımızın farkında olursak, onların bir adım ileriye gitmesi daha kolay olacaktır. Sırf bu yüzden sayısız kurum, eğitmen, hekim gezen ailelerimiz var. Özellikle özel eğitim gerektiren bir çocuğa sahip olan aileler “ yüzde birlik bir ilerleme bile bizim için önemli” demektedirler. Evet kesinlikle yüzde birlik bir ilerlemeye paha biçilemez. Basit bir örnekle anlatırsak, okuma yazma öğretiminde çocuğun tüm harf ne kelimeleri okuyacak hale gelmesi, tüm alfabe içerisinden iki harfin birleştirilmesini öğrenmesine bağlıdır. Eğer yüzdeye vurursak belki de yüzde bir bile olmayan bir hareket tüm okuma yazmanın temelidir !
Bu yönüyle baktığımızda eğitiminin her basamadığı da aynıdır diyebiliriz. Eğer bir çocuk merdivene çıkamıyorsa, muhtemelen emeklerken kendisini elleri üzerine kaldıramamıştır. Gene ihtimallerden birisi de daha bebekken bile dönme hareketlerinde eksiklik gözlemlenmiştir. Yani çocuğun merdivene çıkabilmesi, bebeklik dönemindeki, kollarını kullanarak kendisini döndürmesine kadar geri gider. Sadece el ya da kolla ilgili midir bu beceri. Hayır. Bilişsel bir algı, farkındalık ve elbette ayaklar üzerinde dengede durma. Aynı şekilde bu üç beceri (. Bilişsel bir algı, farkındalık ve elbette ayaklar) için de geriye doğru düşünmemiz gerekiyor.
Yani bilişsel bir algı olarak, problem çözme yeteneği gelişmemiş, bu yüzden öğrendiklerini genelleyemiyor olabilir. Bu da merdivene çıkması için gerekli iç motivasyonu toplayamamasına sebep olmuş olabilir. Farkındalık ve ayaklarını kullanabilmesi için de aynı süreçler geçerlidir. Özetle bir çocuğun geleceği, geçmişi ile şekillenir.
 Geçmişte farkında olmadığımız ve eksik kalan yerlerin tespitini gelişim gözlem formları ile yaptıktan sonra, sorunun ana kaynağını görebileceğiz. Ve burası müdahale kısmı için büyük bir kolaylık sağlayacaktır. Formları yorumlama kısmı ise elbette oldukça zor olacaktır. Zira bir çok aile bu formları ilk aylardan itibaren değil de ilerleyen aylarda hatta yaşlarda doldurmaktadır. Eğitimcinin çocuğun şimdiki hali ile formları birleştirip, becerilerin nerelerde nasıl şekillendiğini görmesi gerekmektedir.
Değerli okurlar, hedefi olmayan ok atmakla, bitişi olmayan bir yolda koşmak aynı şeydir. Zira nereye varacağımız belirli değildir. Burada bizim hedefimizi iyice görebilmemiz önemlidir. Hedefimiz belirlendikten sonra ise asıl sürecimiz başlayacak eğitim.
Mesela bir çocuk kaydıraktan kayamıyor. Bununla ilgili süreci değerlendirelim. (Şimdi gelişim gözlem formlarını doldurduğumuzu varsayıyorum) Muhtemelen çocuğun 5. Ve 6. Aylardaki yarı destekli oturma  ile destekli oturma kısımları vaktinde gerçekleşmemiş demektir.  Dolayısı ile bunlara bağlı olarak gelişen  desteksiz oturma, yatar pozisyondan oturma pozisyonuna geçme becerileri de geri atılmış demektir.
Peki bundan sonra ne yapacağız. En temelden eğitime başlayacağız. Öncelikle desteksiz oturabiliyorken bile, bizler onu bir çarşafın üzerine oturtup dört yönüne yastıkları dizip, onu evin içinde çarşaf üzerinde çekeceğiz. Hem oynamış olacak hem de güven sorunu olmayacak. Adım adım yastıkları azaltacağız sadece oturduğu yerdeki minderi kacak şekilde devam edeceğiz.  Daha sonra kısa kaydırağın üzerine oturtacağız ama gene çarşafla … Zira bir beceri ile sonraki beceriyi bir birine bağlarsanız, güvensizlik hissi oluşmadan beceri öğretimini yapabiliriz. Çarşafı kaydırağın üzerine koyup, anne babanın kendisini tutacağına olan güveni ve çarşaf üzerinde olmanın güveni ile onu oradan kaydıracağız. Adım adım altındaki minderi alacağız. Sadece çarşafla kaymasını sağladıktan sonra, geriye tek adımımız kalıyor. Çarşafı kaldırıp kaymasını sağlamak.
Yani hem beceriyi basamaklandırmayı görüyoruz, hem de bu basamakların öğretimini gerçekleştiriyoruz. Burada ailelerin en çok yaparken zorlandığı konu, eğitimi basamaklandırmak oluyor.  Bir taksonomi düzenleyerek bir becerinin öğretimini gerçekleştirmek profesyonel bir bakış açısı gerektirmektedir.
Geçmiş aile eğitimlerinde; “bir mercimek çorbasının nasıl yapıldığını kağıda yazın. Ben o kağıdı alıp orada adım adım gittiğimde mercimek çorbasını yapabilmiş olmalıyım” dediğimde; veliler yaklaşık üç hafta mercimek çorbasını yazmaya çalıştılar. Basamakların tüm ayrıntılarını görmek ve bir sonrakine bağlamak en çok zorlandığımız konu oluyor.
Sürekli formsal ve kağıt üzerinde takip etmek zorundasınız. Bu hem hâlihazırdaki eğitimin doğru yanlış ya da eksik gidip gitmediğini gösterir, hem de bir adım sonrasını görmenizi sağlar.

KAYNAK İÇİN TIKLAYINIZ

Salı, Nisan 24, 2018

Atatürk Ve Atatürk'ün Çocuk Sevgisi

Atatürk, yaşamı boyunca tüm sevdiklerine hangi yaşta olursa olsun "çocuk" diye seslenirdi. Onun sözlüğünde çocuk sevgi demekti. O'nun çocuğu yoktu ama içinde bitip tükenmeyen bir çocuk sevgisi vardı. Bundan dolayı yüreği arada burkulmuş mudur bilmiyorum ama galiba bu ihtimal çok düşük; bütün Türk çocukları onun öz yavruları gibiydi. Atatürk, çocukların riyakârlık bilmeden bütün istek ve arzularını içlerinden geldiği gibi açıklamalarından çok hoşlanırdı. Son yıllarını da çok sevdiği bir çocukla geçirdi. Ülkü, Atatürk'ün çocuk sevgisinin bir simgesi oldu.

O'nun açık mavi gözleri her yerde çocukları arardı. Çağdaş ve mutlu Türkiye'yi çocuklarda görür ve çocuklarda bulurdu. Tüm yurt gezilerinde çocuklara sevgi ile yaklaşır, onlarla uzun uzun konuşurdu. Vedat Demirci'nin anılarından öğrenildiğine göre; Atatürk bir gün çocuk balosuna gider. Ortalıkta bir şaşkınlık havası doğar. Küçük bir oğlan salonun orta yerinde kalır. Bu yavru hayranlıkla bir süre Atatürk'e baktıktan sonra: "Atatürk’üm, seni öpmek istiyorum" der. Ortalığa bir sessizlik dalgası yayılır. Bu derin sessizliği Atatürk'ün sesi bozar "Öyleyse, gel öp" der. Çocuk koşarak Atatürk'ün boynuna sarılır. O sırada diğer çocuklar da: "Biz de.. Biz de.." diye bağırırlar. Böylece tüm çocuklar Ata'yı doya doya öperler. Bu görüntü çoğu kişiyi ağlatır. Büyük Atatürk de ağlar. Evet, Türk çocuklarının bu engin sevgisi için ağlar. Hem de sevinç gözyaşlarını dökerek. O gün çevresindekilere övünçle: İşte benim kuşaklarım" der.

Atatürk çocuk davasının önemini her ortamda vurgulayarak çocuklara yönelik hizmetlerde rehberlik yapmayı sürdürmüştür. 17 Ekim 1922 yılında Bursa’da kendini karşılayan çocuklara aşağıdaki şekilde seslenerek nasıl bir gençlik istediğini belirtmiştir:

‘Küçük hanımlar, küçük beyler Sizler hepiniz geleceğin bir gülü, yıldızı ve ikbal ışığısınız.Memleketi asıl ışığa boğacak olan sizsiniz.Kendinizin Ne Kadar Önemli, Değerli Olduğunuzu Düşünerek Ona Göre Çalışınız. Sizlerden Çok Şey Bekliyoruz.’
(Atatürk Albümü–1992)

Evet, Atatürk’ün çocuk sevgisi çok büyüktü, peki ya ondan sonra gelenlerin, her fırsatta ‘Atam İzindeyiz!’ diyenlerin çocuk sevgisi nasıldı? ‘Atatürk’ten sonra gelen hiç bir cumhurbaşkanı, başbakan veya bir asker bir çocuğu elinden tutup da resim sergisi gezmeye götürmedi. Hiç bir cumhurbaşkanı veya başbakan çocuğu protokol sırasının en önüne oturtmadı. Hiçbir başbakan bir çocuğu salıncakta sallamadı. Bir çocuğu taşıttan kendi elleriyle indirmedi. Bir yabancı konukla birlikteyken yanına çocuk almadı. Bir yetişkini dinlerken gösterdiği ciddiyetle dinlemedi. Onlarla birlikte denize girmedi, objektiflere poz vermedi. Onlarla gezintilere çıkmadı. Onlara el öptürtmemezlik yapmadı. Tüm bunlar bir yana, 1938’den itibaren bu ülkede yetişkin insan-çocuk insan dostluğu, arkadaşlığı diye bir şey kalmadı. Türkiye’nin markası, Atatürk’teki çocuk sevgisi ve onun çocuğa verdiği değer olmalıdır. Eşsiz bir örnektir. Ama o büyük insanın çocuklara yaklaşımını bu ülkenin anne babaları ve öğretmenleri bile örnek almıyor ki başkalarına örnek gösterilebilsin...’

KAYNAK İÇİN TIKLAYINIZ

Pazartesi, Nisan 16, 2018

Boşanma çocuğu nasıl etkiliyor?


Aile içi geçimsizlik varsa ve çift mutlu değilse “boşanma” kararı nasıl verilmeli?


Aile içi geçimsizlik varsa ve çift mutlu değilse “boşanma” kararı nasıl verilmeli? 

Boşanma kararı iki erişkinin hayatlarını planlamak adına verecekleri çok ciddi bir karar. Bu kararda kültürel yapıları gibi, sosyal olarak iletişim halinde bulundukları kişi ve ortamların değerlendirmeleri de kendi kararları kadar etkili olabiliyor. 
İki erişkin için yaşantılarını birlikte geçirmek giderek zor hale geldiyse, özellikle karşılıklı değer verme/değer alma duygusundan uzaklaşıldıysa, ilişkinin devamı zaten oldukça “gösteri amaçlı” oluyor. Ancak yine de kararın zamanı, biçimi, tümüyle bu iki erişkine ait. Boşanmama da, ilişki hiç yolunda gitmese de, kişisel tercihleri olabilir, elbette.
 
Boşanmayı düşünen çiftler çocuğun durumu, psikolojisi açısından ne gibi tedbirler almalı?
Öncelikle sağlıklı yürümeyen bir evlilik ilişkisi içinde çocuğun da ruhsal yönden sağlıklı olamayacağı bilinmeli. Sadece çocuk olduğu için ilişkinin devamı planlanıyorsa hiç değilse ilişki daha kaliteli hale getirilmeye çalışılmalı.
 
Çocuğun ruhsal durumu için sağlanması gereken en sağlıklı konum, çocuğa kimin, hangi koşullarda bakacağının ayarlanmasıyla mümkün olur.  Çocuğun hayat kalitesinin değişmeyeceğinin ya da en azından daha kötüye gitmeyeceğinin çocuğa anlatılması oldukça rahatlatıcıdır.
 
Ayrılma aşamasında erişkinler çocuğa büyüyeceği ortamla ilgili karmaşık, dengesiz bir yapı sunarlarsa kaçınılmaz olarak çocuk bu kaostan olumsuz etkilenir ve yoğun kayıp, yitim duygusu yaşar. Çocuğun mümkünse yaşadığı yer, okuduğu okul değiştirilmeden, anne ya da babasını tümden kaybettiği izlenimi verilmeden ayrılık sürecine hazırlanması gerekir.

Çocuğa boşanma kararı nasıl anlatılmalı? Bu karar anlatılırken genel olarak çocuklardan ne çeşit tepkiler ve sorular geliyor? 
 
Çocuğa anne ve babanın artık aynı evde yaşamama kararı aldığı, her iki ebeveyn varlığında anlatılmalı. Bu kararda kendisinin herhangi katkısı ya da etkisi olmadığı, bundan sonra da olamayacağı, kesinlikle ifade edilmeli. Yani, “biz ayrılmayı düşünüyoruz, sen ne dersin?” çocuğa sorulabilecek en kötü sorudur.
Çocuk, kimin yanında kalacağını, kimlerle nasıl zaman geçireceğini, giden erişkinle ne sıklıkta görüşebileceğini bilmek ister. Bu konuda sorular soracaktır. Olabildiğince gerçekçi, yaşamayı planladığımız hayata uygun yanıtlar vermek gereklidir bu noktada.

Örneğin; Ebeveynlerden biri ülke dışında yaşayacaksa, “her istediğinde onu görebileceksin” demek dürüstçe olmaz ve bu aşamada çocuğun güven duygusunu zedeleyebilir.
 
Ebeveynlerin düşündüğünün tersine, “kim suçlu, kim ayrılmak istiyor” soruları sıklıkla sorulmaz çocuk tarafından. Yine de bu tür sorular karşısında ortada bir suçlu olmadığı ifade edilmelidir.
 
Boşanmalar çocuğu nasıl etkileyebilir?
 
Bu noktada boşanmaların şekli önemli. Çirkin sözlerin, tanımların sıkça kullanıldığı, her iki tarafın birbirini ve ailelerini suçladığı bir ortamda çocuğun öfkesi artabilir. Depresif bulgular (suçluluk ve değersizlik duyguları, ağlama hissi, uyku sorunları, ders başarısında düşme) izlenebilir.
 
Ebeveynlerin kendilerini denetleyebildiği daha sağlıklı ayrılma süreçlerinde çocukların çoğunda bu olumsuz ruh haline tanık olmadığımızı söyleyebiliriz.
 
Boşanmanın gerçekleşmesini takiben anne- baba ilişkisi nasıl olmalı? 
Ebeveynler ayrılık kararından sonra artık farklı evlerde yaşamakta, farklı hayat tarzlarına sahip iki insan olarak hayatlarına devam etmektedir. Değişmeyen tek şey, çocuklarının varlığı, anne ve babalıklarıdır. Birbirlerine duydukları öfke nedeniyle çocuklarını görme ya da ihtiyaçlarını karşılama konusunda zorluk çıkaran ebeveynler ruhsal anlamda çocukta büyük hasar yaratacaklarını bilmeli.
 
Bir başka nokta, ebeveynlerden birinin ilişkiyi devam ettirmek adına çocuğu ve ihtiyaç alanlarını kullanmaya çalışması. Çocuğun sağlık sorunlarının ya da okul, disiplin problemleri abartılarak her seferinde ebeveynleri bir araya getirmesi sağlanıyorsa, çocuk bu tür sorunlar üretmeye devam edebilir. Bir çeşit birleştirme isteği ile hareket edebilir çocuk. Bu da ciddi bir ruhsal yük oluşturur.
 
Aslında yapılması istenen oldukça basit. Birlikte yaşadığımız zaman süresince nasıl ki yaşantımızı daha kolay hale getirmeye çalışıyoruz, destek oluyoruz, aile kavramı bu demek, özünde. Ayrılık sonrası tam olarak böyle olamasa da, karşımızdaki insanın hayatını zorlaştırmamak için önlem almak uygun.

Bu, çocuğun yükünü ruhsal olarak azaltacak bir nokta çünkü. Yani, çocuk rahatsızlandı, doktora gidilmesi gerekli, bunu tek bir ebeveyn kolayca halledebilecekken, diğerinin de çağırılması, gelmeye zorlanması, gelememesi durumunda ebeveynlik ve sorumluluk anlamında yetersizliğinin, özellikle çocuğun yanında sorgulanması, olabilecek en yaralayıcı tablolardan çocuk için.
 
Çocuk okul çağındaysa okul ile anne – baba nasıl bir iş birliği yapılmalı ki çocuk okulda fişlenme gibi bir durum yaşamasın?
 
Okullarda rehberlik birimleri ile görüşülmesi uygun olur. Sıklıkla çocuğun sosyal ve akademik uyumu için önlemler alan, iyi çalışan birimler bunlar.
 
Okulla ilişkide de ebeveynlerin net olması, kendi içlerindeki çatışmayı okula yansıtmaması değerli bu noktada. Bazı ebeveynler boşanmayı saklanması gereken bir durum gibi algılayabiliyor. Bunu sakıncalı buluyorum. Çocuğun günlük hayatının çoğu okulda geçiyor. Anne baba ayrılığının okulla, çocuğunuzun güvendiğiniz öğretmenleriyle paylaşılması en sağlıklı destek olacaktır okulla ilgili olarak.
 
Fişlenme, bir algı hatası bana göre. Boşanmış anne babası olan çok sayıda çocuk var. Okulların da yeterince anlayışlı ve çocuğu ruhsal açıdan kavrayıcı tutumlar geliştireceğini düşünüyorum. Bu beklenen olumlu destek alınamazsa okul değişikliği yapılması bile yararlı olabilir.
 
Boşanmış ailelerin çocukları her zaman bu durumdan etkilenir mi?
Toplumumuzda genel olarak çocuğun her olumsuz davranışını boşanmaya mal etmek gibi bir eğilim var? Bu ne derece doğru?
Boşanmamış bir ailenin çocuğu da aynı davranışları gösteremez mi?
 
Boşanma, bir yaşam tarzının köklü değişikliği. Elbette hem ebeveynleri hem çocukları etkilemesi kaçınılmazdır. Ancak tek başına boşanma kararının çocuklarda ruhsal hastalıklara neden olacağını söylemek mümkün değil.
Daha önce de belirttiğim gibi, karışık, çirkin ve kaotik bir ayrılma süreci çocukları olumsuz etkiler. Bununla birlikte ev içinde birbiriyle ilişkisinde dengesiz, gergin, uyumsuz iki erişkin olarak ebeveynler de çocukta ruhsal rahatsızlık zemini hazırlamaktalar, ayrılma kararı olmadan da.
 
Boşanma olmadan da çocuklarda depresyon, kaygı bozukluğu, öfke denetiminde sorunlar görülmektedir. Boşanma tek başına bu bozukluklara neden olmaz. Toplumumuzda aile birliğinin devamını sağlamak adına, çocukların olumsuz etkilendiği fazlaca abartılmakta. Bilimsel açıdan, çocuğun anne babası ayrıldıysa depresyona girer, davranışları bozulur, boşanma olmazsa çocuk tamamen ruhsal yönden sağlıkla yaşamına devam eder, gibi tanımlamalar yapmak mümkün değildir.
 
Boşanmış bir çift ne kadar süre sonra tekrar başka bir ilişkiye sıcak bakmalı? Bunun istatistiki, bilimsel verisi var mı?
 
Bu tür bir istatistikten söz etmek mümkün değil. Çünkü çok bireysel yanıtlar verilebilir bu tür bir soruya. Boşanmanın bir tür yas süreci yaşatacağını hesap etmek gerekiyor. Bireylerin yas tutma şekilleri ve süreleri ne kadar farklıysa ayrılıktan sonra yeni bir ilişki kurma süreleri de o kadar farklılık gösterecektir. Ancak ayrılık süreci, yasal olarak boşanma gerçekleştikten sonra başlamıyor, bu da bilinmeli. Sıklıkla ilişkinin sağlıksız, doyum vermeyen bir hale gelmesinin ardından ayrılık süreci başlar, duygusal olarak. Bu nedenle de, boşanma sonrasında sağlıklı bir başka ilişki kurabilmek için şu kadar süre, gün gereklidir, gibi teknik bir tanım yapmak mümkün olamıyor.
 
Anne veya baba boşanmadan sonra hayatına giren başka kişileri çocuk ile tanıştırmalı mı?
Ebeveynler boşandıktan sonra hayatlarına girecek olan kişileri, ancak ciddi ve uzun süreli bir ilişki söz konusu ise çocuklarıyla tanıştırmalıdır. Hayatlarına giren partner ya da partnerlerini çocuklarıyla her defasında tanıştırmayı tercih etmesi durumunda ebeveyn ciddi bir öfkeyle ve uyum sorunuyla karşı karşıya kalabilir. Ayrıca çocuğa gelecekte yaşayacağı ilişkiler konusunda yanlış bir model oluşturabilir.
 
Boşanmış bir anne veya baba tekrar evlenmeyi düşündüğünde bu çocuğa nasıl anlatılmalı?
 
Çocuğun yaşına ve genel gelişim düzeyine göre farklı sözlerle durum tanımlanabilir. Okul öncesi dönemde çocuk anne ya da babasının bir başkasıyla evleneceğini, aynı evde yaşayacağını bir parça öfkeyle karşılayıp yeni partneri diğer ebeveyniyle kıyaslama yoluna gidebilir.
 
İlkokul döneminde daha akılcı, hem soyut hem somut olaylar üzerinden bu kişinin sevilen, iyi bir insan olduğu anlatılabilir.
 
Ergenlik döneminde ise daha çok soyut kavramlarla ilişkinin uzun süreli bir boyuta taşınacağı ifade edilmeli, duygusal ihtiyaçlardan söz edilmelidir.
 
Ne olursa olsun, ebeveynin evlenme kararı aldığı kişinin, “yeni-cici anne” ya da “yeni-cici baba” olarak tanımlanmasından kaçınılmalıdır. Çocuğun bu kişiye nasıl hitap edeceği, saygı sınırları çerçevesinde, çocuk tarafından belirlenmelidir.
 
İkinci evlilik gerçekleştiğinde çocuk özellikle evlenen ebeveyn ile yaşıyorsa, çocuğa yaklaşım evde nasıl olmalı? 
 
Çocuğun yaşantısında değişiklik olması kaçınılmazdır. Ebeveyniyle yalnız zaman geçirmesi, bazı sorunların çözümünde ebeveyninden, yeni eş yokken destek alması, onu rahatlatır. İlişkinin aynı güven duygusuyla sürdüğü hissi yerleşir. Ancak olayların çözümünde yeni eşin fazlaca müdahaleci davranması, çocuğun tarafında olsa bile kontrolünü kaybetmesi, çocuğun ebeveyniyle ilişkisinin sıcaklığını kaybettiği duygu yaşamasına neden olabilir.
 
“Sen benim babam değilsin, karışamazsın” ya da “Sen annem olduğunu mu sanıyorsun” gibi incitici sözler işitilse bile ilişkiye taraflar sakinleştikten sonra, kaldığı yerden devam edilmelidir.
 
Erişkin davranışında esas olan, çocuğun açmazda olduğunu hissetmek ve olgun davranarak duygusal iniş-çıkışlardan ilişkiyi korumak olmalıdır. Yeni eşin bu tavrı, çocuğun anlaşıldığı, desteklendiği duygusunu geliştirir, ilişkiyi sağlamlaştırır.
 
Evlenen ve evlenilen kişilerin ilk evliliklerinden çocukları varsa denge nasıl kurulabilir ev içerisinde? Ne gibi sorunlar çıkabilir?
 
Çok zor bir soru. Çünkü evlenen kişilerin ve çocuklarının mizaç ve yaş özelliklerine göre yüzlerce yanıtı olabilir. En genel anlamda, her ebeveyn çocuklarının eğitiminden, disiplininden ve davranış biçiminden sorumlu olmalı, diğerinden zaman zaman destek almalıdır.

Bu desteğin ve çeşitli davranış değişikliklerinin her adımda çocuğa yansımaması gerekir. Eş ilişkisini çocuklarıyla ilişkisinden soyutlayabilmeli, onların arasındaki çatışma ve kırgınlıkları kendi ilişkilerine taşımamalıdır.

Çocukların kendi aralarında yaşadığı çatışmalar olabildiğince erişkinlerin karışmadığı bir alan olarak kabul edilmelidir. Çocuklar tarafından hakemlik yapmaları ya da çözüm önerisi getirmeleri istendiğinde her iki tarafa da uygun öneriler, iki erişkin tarafından, net ve tek bir doğru şeklinde çocuklara sunulmalıdır.
 
Dr. Emel Bellibaş
Acıbadem Kadıköy Hastanesi 
Çocuk ve Ergen Psikiyatristi
 

http://www.milliyet.com.tr/bosanma-cocugu-nasil-etkiliyor--pembenar-detay-cocuk-1988829/

Cuma, Nisan 13, 2018

Ben Ne İstiyorum?

Ben o kadar çok şey istiyorum ki, bazen ben bile isteklerime şaşırıyorum. Sonra eliyorum içlerinden bazılarını ve bir bakıyorum ki liste silinmiş gitmiş..

Neden bu kadar şükürsüzüz? Şükür dediğimiz şey; elimizde olanlarla yetinmek mi, yoksa elde edebileceklerimize şükretmek mi? Nedir sizce şükür?

İsteklerim maddi değil, manevi. Peki neden yapamıyorum? Çünkü; anı yaşayamıyorum. Bir ara bunu çok güzel yapıyordum sonrasında işler yine eski haline döndü. Arınmak istiyorum şuara bazı şeylerden..

Arınmayı bile unuttum. Kendime kalmayı, meditasyonlarımı, arınma çalışmalarımı erteledim. Yine bir sistem kölesi gibi yaşamaya başladım. Sistemi bir kenara bırakmak, kendimi dinlemek istiyorum. İsteklerimin en başı bu..

Çok yakında ruhsal dinginliğime dönmek umuduyla...

Pazartesi, Nisan 09, 2018

HELİKOPTER ANNE BABA NEDİR?

HELİKOPTER EBEVEYN NEDİR
Published on
Helikopter Anne-Babalar; çocuğun başından ayrılmayan, etrafında pervane olan, çocuğun her şeyine yetişmeye çalışan, çocuğun hayatına ve kişiliğine müdahale eden, yorulmak bilmeyen anne babalardır. Bu anne babalar, eğitimli orta sınıf ailelerden gelir ve çocuktan akademik beklentileri çok yüksektir.

Son yıllarda bu terimden çokça söz edilmekte ve bir psikolojik, sosyolojik sorun olarak ele alınmaktadır. Helikopter Anne-Babalar Türkiye’de çok yaygındır.
Helikopter anne babalar, çocuklarının başından ayrılmayan, etrafında pervane olan, her şeylerine yetişmeye çalışan, hayatlarına ve kişiliklerine müdahale eden, yorulmak bilmeyen anne babalar olarak tanımlanmaktadır.

Günümüzde “helikopter aileler”, çocuklarının eğitim, sosyal ve özel hayatlarını çok yakından takip eden, çocuklarının üstlenmesi gereken sorumlulukları büyük bir hevesle üstlenen, her sorununu onlar adına çözmekten mutluluk duyan aileler olarak karşımıza çıkmaktadır.

“Helikopter anne babalar”, çocuklarının ödevlerini, projelerini yapıyor, yetiştiremedikleri zaman telaşlanıyor, çocukları düşük notlar aldıklarında bu konuyu öğretmenleri ile konuşabiliyorlar. Helikopter aileler, iyi niyetle yardımcı olmaya çalışsa da aslında çocuklarının yetersiz olduğu, kendi sorumluluklarını yerine getiremedikleri mesajını veriyorlar ve tüm bu nedenlerle de çocuklarına yardım ediyorlar.
Helikopter anne babalar çocuklarının bireyselliğinin gelişmesini kendilerine tehdit görürler ve onlara bağımlı olması için elinden geleni yaparlar. Çocuklarının bağımsız kendi kendine yeten bir birey olmasını tehdit için gördükleri için çocukların değişim, gelişim çabalarına engel oluyor ve kendilerine bağımlı olmaya zorluyorlar. Tabi buda çocuğun kendine yetemeyen, değersiz, güvenilmez biri olmasına neden olduğu gibi kimlik gelişimlerini de olumsuz etkiliyor

Aşırıcı korumacı çevrede büyüyen, her sorunu anne babası tarafından çözülen, kendi kararlarını kendi alamayan yani helikopter anne baba ile büyüyen çocuklarda bazı tipik özellikler görülmektedir. Bunları şöyle sıralayabiliriz

• Şişirilmiş bir egoya sahip
• Düşük öz saygı ve yeterlilik duygusu
• Bastırılmış kişilik
• Sağduyudan yoksun
• Karar vermekte zorlanan
• Problem çözme becerisi gelişmemiş
• Daha iyiyi yapma ve çabalama isteği düşük
• Çok güçlü aile bağına sahip ve aileye bağımlı

Bunlar bu çocukların sadece en belirgin özellikleri bu liste daha artırılabilinir. Çünkü aşırı koruyucu anne baba olmak, çocuğun normal gelişimine müdahale eden bir yaklaşımdır. Dolayısıyla çocukta normal olmayacaktır. Birçok becerileri eksik, psikolojik problemler yaşamaya yatkın, iş ve özel hayatında problemler ve başarısızlıklar yaşayan bir yetişkin olacaktır.
Helikopter anne babalar şunu unutmamalıdır. Sonsuza dek çocuklarının yanında olamazlar. Çocuklarının kendilerine bağlı ve bağımlı yaşaması aslında çocuklarına yaptıkları çok büyük bir kötülüktür. Bu şekilde büyüyen çocuk hiçbir zaman bağımsızlaşamaz, kendi sorunlarını çözemez, karşılaştığı sorunlarda hep başkalarını suçlar ve kolay çıkış yolları arar.

Şimdinin çocuklarının geleceğin yetişkinleri olduğunu düşündüğümüzde aslında gelecek adına da çok büyük bir hatadır çocukları bu şekilde büyütmek. Helikopter anne baba ile büyüyen çocuklar hep çocuk kalmayacaklar, ergenlik, yetişkinlik, iş yaşamı, evlilik gibi pek çok süreç onları bekliyor.

Çocukları bağımsız bırakmak ve sorun çözme becerilerin gelişmesine katkı sağlamak onların gelişimi için atılacak önemli bir adımdır…


EMİNE ERGÜN
Çocuk Gelişimi Uzmanı
Aile Danışmanı

Cuma, Mart 30, 2018

Çocuklara Kodlama Öğreten Hareket: Coder Dojo


YAZANZeynep Zati


İrlanda’da ortaya çıkan bir girişim olan Coder Dojo, James Whelton’un bir iPad Nano’yu hackleyerek okulunda ünlenmesi üzerine küçük öğrencilerin kod yazmayı öğrenmek istemeleri ile oluşmuş. CoderDojo 2014 yılından beri Stage-Co’nun sosyal sorumluluk projesi olarak devam ediyor. 6-17 yaş arasındaki çocuklara bilgisayar kodu yazmayı ve basit programlar yapmayı yaşlarına uygun şekilde öğretmeyi amaçlıyor. Türkiye’de bolca faaliyet gösteren bu kurumda haftalık ücretsiz atölyeler yapılıyor. Eğitimciler gönüllü mentörlerden oluşuyor. CoderDojo sertifikalı eğitim vermeyen ücretsiz bir kurum olmasıyla dikkat çekiyor. CoderDojo’da 3 farklı rol bulunuyor:
  • Şampiyonlar: Yeni gönüllülerin ve mekanların bulunmasını sağlayan, çocuklarla ve mentorlerle haberleşen koordinasyon gönüllüleri
  • Mentörler: Bilgisayar programlama konusunda bilgisi olan, minimum Scratch programını kullanmayı bilen ve haftada 2 saatini bu bilgisini çocuklarla paylaşmak isteyen gönüllüler
  • Ninjalar: Bilgisayar dünyasına meraklı, öğrenmeye ve oyun yazmaya hevesli 6-17 yaş arası çocuklar
CoderDojo sadece İstanbul’da değil, İzmir ve Antalya gibi büyük şehirlerde de etkinliklerini sürdürüyor. Etkinliklerden haberdar olmak için CoderDojo’nun Facebook sayfasını buraya tıklayarak inceleyebilirsiniz.

Perşembe, Mart 22, 2018

İlgisiz Ve Kayıtsız Anne-Baba Tutumu


İlgisiz ve kayıtsız anne-baba tutumu çocuğun isteklerine hiç bir denetim ve sınırlama getirmeksizin kabul eden anne-baba tutumudur. İlgisiz anne-baba tutumunda anne-baba çocuğunu ihmal hatta psikolojik bakımdan reddeder. Anne-baba çocuğun ihtiyaçlarından habersizdir. Nerede, ne yaptığıyla fazla ilgilenmez, varlığından rahatsız olduğundan, çocuğunu çevresinden mümkün olduğu kadar uzak tutmaya çalışır, ilgisiz anne-baba tutumu çocuğuna en az sevgi gösteren ve davranışlarına en az kontrol uygulayan anne-baba tutumudur.

İlgisiz ve kayıtsız anne-baba tutumunda anne-baba çocuğunu ihmal eder hatta psikolojik bakımdan reddeder. Çocuğun ilgi ve ihtiyaçlarından habersizdir. Nerede, ne yaptığıyla fazla ilgilenmez, varlığından rahatsız olduğundan, çocuğunu çevresinden mümkün olduğu kadar uzak tutmaya çalışır, ilgisiz anne-baba tutumu çocuğuna en az sevgi gösteren ve davranışlarına en az kontrol uygulayan anne-baba tutumudur.

İlgisiz ve kayıtsız anne-baba tutumuyla büyüyen bir çocuğun tek amacı birazcık şefkat alabilmek, dikkat çekmek ve varlığını ispatlayabilmektir. Daha ileriki yıllarda ev ortamında bulamadığı ilgi ve sevgiyi dışarıda arayacaktır. Ufakta olsa sevgi mesajını farklı yorumlayacak ve sığınılacak bir liman arayacaktır.
Bu tutumun öngördüğü ailelerde yetişen bir çocuk kendi öz denetim ve dürtülerini kontrol etme özelliklerini olumsuz yönde etkileyerek, saldırganlık, vurma, kırma gibi eylem içerikli olumsuz davranışlarının artmasına neden olur. İlgisiz, lakayt, ihmal eden anne-babalar çocukta farklı problemlere yol açar. Agresyon, kendine saygı ve kendini denetim azlığı, bozuk aile ilişkileri gibi. 

Çocuk büyüdükçe aile ile çatışmaları artacak, aileden intikam alma yollarını arayacaktır. Yaşı ilerledikçe aileden uzaklaşacaktır. Anne babanın ilgiye, bakıma muhtaç olduğu zamanlarda onların yanın da olmayacaktır. Çünkü kendisinin ilgiye sevgiye ihtiyacı olduğu zamanlarda anne baba tarafından bu ilgi ve sevgi ondan esirgenmiştir.

İlgisiz ve kayıtsız anne-baba tutumuyla büyüyen çocuğun tek amacı birazcık şefkat alabilmek, dikkat çekmek ve varlığını ispatlayabilmektir. İlgisiz ve kayıtsız anne-baba tutumu bir ebeveyninin çocuğuna yapacağı en büyük kötülüktür Daha ileriki yıllarda ev ortamında bulamadığı ilgi ve sevgiyi dışarıda arayacaktır. Ufakta olsa sevgi mesajını farklı yorumlayacak ve sığınılacak bir liman arayacaktır.

İlgisiz ve kayıtsız anne baba tutumuna maruz kalan çocuklar kendilerine yöneltilen düşmanlıktan daha çok ilgisizliğe karşı savaşmaktadırlar. İhmal edilmiş bir kimse olarak, ana babanın ilgisini çekmek için çoğu zaman kötü davranışlar sergilerler. Çünkü uslu duran, problem çıkarmayan çocukla çoğunlukla kimse ilgilenmez. "Ağlamayan bebeğe emzik verilmez" denilir. Bundan çıkardığımız sonuç şu ki :"Çocuk doymak istiyorsa ağlamalıdır." "Anne babamın ilgisini çekmek istiyorsam yaramazlık yapmalıyım. Uslu durduğumda benimle ilgilenmiyorlar. Küçükte olsa yaramazlık yapınca evde ilgi noktası ben oluyorum" düşüncesi çocukta yerleşir. Çocuğun ceza alması dahi kısa bir müddet için var olduğunu hissettirdiği için, ceza ödül durumuna geçmektedir. Çocuklar agresif, saldırgan ve suça yönelik davranışlar gösterebilirler. Çünkü anne baba çocuğun olumlu değil de olumsuz davranışları pekiştirmektedir. Oysa çocuk uslu durduğun da söylememiz gereken küçük sözler vardır;"Aferin oğluma/kızıma bak nasıl da uslu uslu kendi başına oynuyor. Kimseyi rahatsız etmiyor." gibi. Davranışı değiştirmek istiyorsanız önce olumlu olanları pekiştirmemiz gerekir Çocukla iyi bir iletişim kurduktan sonra çocuğun olumsuz davranışlarına yönelmeliyiz. Önce kolaylıkla düzeltebileceğiniz davranışlardan başlamalıyız. İlerleme kaydettikçe çocuğa manevi ödüller vermeyi unutmamalıyız.
 Yukarıda anlatılan ilgisiz ve kayıtsız anne babaların tutumunun çeşitli nedenleri vardır. Kısaca bu nedenler şunlar olabilir: 

Çalışma hayatının yoğun temposu nedeniyle anne babalarda oluşan aşırı yorgunluk ve çocuklara ayırabilecek zamanın çok sınırlı olması,ayrılan zamanın da etkin kullanılmayışı,çocuk bakımını annenin dışındaki büyükanne veya büyükbabanın üstlenmesi, evde bakıcının bulunması, çocuğun her işinin bu kişiler tarafından yapılıyor olması,çocukla paylaşımın az olması,çocuktan uzak yaşanılıyor olması,anne baba olmak için fiziksel,ruhsal ve bedensel açıdan hazır bulunuşluk seviyesinde bulunulmaması,anne babanın aralarında ki problemlerle çok fazla haşır neşir olmaları ve bu problem yumağında çocuğu yok saymaları,çok fazla çocuğa sahip olunduğu için gerekli ilginin gösterilmemesi gibi daha bir çok nedenler sayılabilir.Ama hangisi çocuğunuzu kaybetmeniz için yeterli neden olabilir?
İnternet Babaları

Çarşamba, Mart 21, 2018

“Gerçek dostlar kromozom saymaz”

“Gerçek dostlar kromozom saymaz”
Türkiye Down Sendromu derneği tarafından “Gerçek dostlar kromozom saymaz” sloganı ile hazırlanan Down Sendromu Tanıtım Filmi.


Down Sendromu bir hastalık değil genetik bir farklılıktır. Normal bir insanda 46 kromozom bulunurken Down Sendromlu çocuklarda 47 kromozom bulunur. Bu durumda çocukların görünümü ve genetik açısından farklılık olur.
Down Sendromu anneden ve babadan kaynaklı durum değildir. Hamilelik sırasında olan bir durumda değildir. Down Sendromu çocuklar da diğer çocuklar gibi düşünebilirler, sadece kişilik olarak farklı büyür ve gelişirler. 

Salı, Mart 20, 2018

Artırılmış Gerçeklik: Çocukları Düşünen Bir Teknoloji

YAZANBaşak Tunçalp
Artırılmış gerçeklik; dijital bilginin, kullanıcının ortamıyla gerçek zamanlı olarak bütünleştirilmesine verilen isim. 3D programlarla yazılan bu teknoloji, bilinen bir işaretçiden dijital bilgi aldığında, işaretçinin kodunu çalıştırmaya ve doğru görüntüyü/görüntüleri katmanlaştırmaya başlıyor. Artırılmış gerçekliğin ticari amaçla kullanımının ilk kez 1998’de, futbol oyunlarındaki sarı ilk aşağı çizgisiyle birlikte gerçekleştiği biliniyor.
Artırılmış gerçeklik (kısaca AR), yapay zeka ve üç boyutlu baskılar gibi teknolojik ilerlemelere olanak sağlıyor. 2000’den sonra doğan çocukların, yani Z kuşağının, AR teknolojisine hızla adapte olmaları sürpriz değil. Z kuşağı aynı zamanda “dijital yerli” olarak da tanımlanmakta. 8 yaşından küçük çocukların % 72’si medya tüketimleri için sadece mobil cihazları kullanıyor. AR, Z jenerasyonunun göz ve beyin gelişimini sağlayarak dünyaya farklı bir açıdan bakmasını sağlıyor. Çocukların heyecanlandıran bir teknoloji olması bakımından da önem taşıyor.
Kindle’dan sonra AR teknolojisine sahip kitapların önem kazandığı söylenebilir. AR özellikli kitaplar, geleneksel kitapların, hem metin hem de resimlerin fiziksel ya da dijital kopyaları. Ek bir içeriği yaratılan geleneksel bir kitaptaki sayfa, ekran görüntüsü ve kamera (akıllı telefon, tablet veya bilgisayar gibi bir web kamerası) olan bir teknoloji parçası gösterildiğinde, sayfayı okuyor ve cihazın ekranında bu ek içeriği görüntülüyor. Bu içerik, başka bir resim, video ya da bir ses klibi kadar basit olabilirken, tüm animasyon dizisi kadar karmaşık da olabilir.
Artırılmış gerçeklik, birçok farklı kullanımıyla birlikte çocuk kitapları için devrim yaratacak bir teknoloji olarak yayılmaya devam ediyor. Bugüne kadar durağan resimler ve yazılarla takip ettikleri kitap sayfalarının bir anda canlanması ve kullanmaya alıştıkları akıllı cihazlarına gelmesi, günümüzde çocuklar için heyecan verici.  Kitabevleri son dönemde geleneksel okur sayısının azalmasıyla kaybettikleri tüketici kitlesini, dijital dünyaya adapte olarak yeniden kazanmaya başladıklarının farkındalar. Bazı örneklere bakacak olursak: 

-Amazon, kişisel kitap değerlendirmelerinin yapıldığı bir web sitesi olan Goodreads’i satın alarak algoritmalarının yanına artırılmış gerçeklik teknolojisiyle kişisel zevkleri de katmayı başardı.
-Milano’daki ünlü kitabevi Rizzoli Galleria 1949’da açılan kitabevi, 2014 yılında dört aylık bir yenilemeden geçerek, en yeni ekran, mobil bilgisayar ve sunucu teknolojileriyle geleceğe yani artırılmış gerçeklik teknolojisine hazır hale getirildi.
-Yaratıcı teknoloji stüdyosu Big Motive, kitabevinde arttırılmış gerçeklik vaadiyle tüketicileri umutlandırıyor. Bir kitabevinde gezinirken en sevdiğiniz karakterlerin size tavsiyelerde bulunduğunu ve kitap raflarının üzerinde duran sihirli dünyalarla harekete geçtiğini hayal ederek artırılmış gerçekliğin aslında ne kadar hayatın içinde olduğunu anlayabilirsiniz.
-Artırılmış gerçeklik kavramını, bir üst seviyeye çıkaran Japon kitapçı Ginza, her hafta yalnızca bir kitabı stoklayarak kitabevi deneyimini en temel düzeyine taşıyor ve fiziksel olarak kitap konsepti üzerinde duran bir etkinlik oluşturuyor.
-AR teknolojisine örnek olacak en iyi kitaplardan biri 2013 yılında yayımlanan ve bu formatta en çok ilgi gören iDinosour‘un ardından, artırılmış gerçeklik deneyiminin çocuk kitaplarına uyarlayan deneyimlerin 2014 yılında çoğaldığını söyleyebiliriz.
-Jack Hunter serisinin ilk AR kitabı olarak çıkan French Connection, dünyanın ilk interaktif AR kitabı olma iddiasıyla bu yılın başında yayımlandı. Birlikte gelen uygulamasıyla, oyun öğeleri barındıran kitap, okuyucuların hikaye içinde interaktif bir biçimde ilerlemesini sağlıyor.
-Büyük Umutlar ve Moby Dick klasiklerinin kapaklarına mobil uygulamasıyla görülen efektler ekleyen yayıncı, AR deneyimini kullanıcılarıyla buluşturdu.
-Portekizli yeni bir girişim olan Augmented Reality Publisher ise çocuk kitaplarını artırılmış gerçeklik teknolojisini kullanarak, akıllı telefon ve tabletlerde görüntülenen 3 boyutlu kitap üretimine odaklanıyor. Nisan 2014’te çalışmalarına başladı ve ilk ürünü Tavşan ve Kaplumbağa’yla meşhur Ezop masalının başarılı bir AR uyarlamasını yaptı.
-Amerika’daki büyük ve önemli yayın şirketlerinden Penguin de AR teknolojisinin hayatımızda gittikçe artan önemini görerek bu alanda kitap üretimi yapabilmek için çalışmalara başladı.
Peki Türkiye AR Teknolojisi Konusunda Ne Durumda?
Dünyaya kıyasla Türkiye’de maalesef artırılmış gerçeklik teknolojisi kullanılarak yapılan çalışmalara pek rastlanmıyor. Rastlanan örneklerde de dünyada olduğu gibi hedef kitlenin çocuklar olduğu göze çarpıyor. Boyut ve Altın Kitaplar artırılmış gerçeklik özelliğine sahip kitaplar üreten sayılı yayınevlerinden. Ayrıca aplikasyon geliştirmeleri ve bu özelliğe sahip oyun kartları da var. Halihazırda üretilen ve tüketiciyle buluşturulan artırılmış gerçeklik kartlarının bir örneği ise tarihi yerleri anlatan kartlar. Kurucuları Türk olan Zchool “Çocuklar için Artırılmış Gerçeklik” platformu hedef kitlesi olarak adından da anlaşılacağı gibi Z kuşağına hitap eden ücretsiz bir mobil uygulama olarak karşımıza çıkıyor. Zchool ile anlaşmalı yayınevlerinden alınan kitaplar canlandırabiliyor. Zararlı içeriklerden ve izinsiz reklamlardan uzak olması bakımından da çocuklar için güvenli bir ortam sunuyor. Psikolog, oyun terapisti ve okul öncesi öğretmenleri eşliğinde geliştirilen bu uygulama, artırılmış gerçekliği eğitim sisteminin içine katmak için çalışmalarına devam etmekte. Sakarya Üniversitesi yaptığı bir araştırmada 6. sınıf İngilizce dersi için artırılmış gerçeklik özelliğine sahip ders kitapları hazırladı. Artırılmış gerçeklik özelliğini kitaplara aktarma konusunda atılan küçük adımlar devam ederken, bu teknolojinin Türkiye’de henüz gidecek çok yolu olduğu da ortada.
Dünyada yükselen bu dijital trendin, zaman içerisinde artırılmış gerçekliğin öneminin daha çok fark edilmesiyle birlikte, Türkiye’de de daha belirgin bir varlık göstermesi bekleniyor. AR teknolojisine sahip kitapların önce Z kuşağı, sonra da hepimiz için heyecan verici olduğu kuşkusuz.

Pazartesi, Mart 19, 2018

Yeni Tehlike ''Sarahah''

Rehbere isimsiz mesajla geliyor! 'Cesur ol, seni göremeyecekler'

Yurtdışında ‘sanal zorbalık’ nedeniyle yasaklanması istenen anonim mesajlaşma uygulaması Sarahah’ın Türkiye’de de yayılması, benzer tehlikeleri gündeme getirdi. Mesaj gönderenin kimliğini gizleyen onlarca uygulamadan birinin sloganı ise adeta meselenin özeti: “Cesur ol, seni görmeyecekler”

Yurtdışında ‘sanal zorbalık’ örnekleri nedeniyle ebeveynlerin yasaklanmasını istediği ‘Sarahah’ın Türkiye’de de kullanıcı sayısı hızla artıyor. Gazete Habertürk'ten Soner Özcan'ın haberine göre uzmanlar, isimsiz mesaj uygulamasının taciz ve tehdit söylemlerini artıracağını ifade etti.
DİĞER UYGULAMALAR
Dünyada 300 milyon, Türkiye’de ise 10 bin kullanıcısı olduğu öne sürülen Sarahah, çocuklar için tehlikeli tek uygulama değil. App Store ve Play Store’dan indirilebilen benzer başka anonim mesajlaşma uygulamaları da var. Türkiye’de daha çok gençlerin tanışmak için kullandığı uygulamaların aktif üye sayısı da oldukça fazla.
REHBERE İSİMSİZ MESAJ
Telefonlara yüklenebilen isimsiz mesajlaşma uygulamalarından biri ‘Psst.’ Dünyada 100 milyon kullanıcısı bulunan uygulama, Türkçe dil seçeneği bulunmadığı için Türkiye’de çok fazla popüler değil. Yorumlar 48 saat boyunca görülebiliyor ve ardından tamamen siliniyor. Truth adlı uygulama ise telefonda kayıtlı kişilere kimlik bilgileri görünmeden mesaj atabilme imkânı sağlıyor.
TEPKİLER KAPATTIRDI
Benzer bir uygulama olan ‘Whisper’da fotoğraf üzerine yazı yazarak paylaşım yapılabiliyor. İstenen kişiye özel mesaj gönderilebiliyor. ‘Roomvine’ adlı uygulama ise bulunduğunuz mekândaki kişilerle anonim olarak sohbet etme imkânı sunuyor. ‘Wondr’ ise gizli mesaj atmaya olanak vermese de Twitter’daki takipçilerden anonim mesajlar alınmasına izin veriyor. ‘Yik Yak’ gibi daha önce Türkiye’de de kullanılan benzer bazı uygulamaların ise tepkiler nedeniyle kapatıldığı görülüyor.
KORKUTAN SLOGAN: CESUR OL, SENİ GÖRMEYECEKLER
Türkiye’de en çok kullanılan anonim mesajlaşma uygulamasından biri de ‘Connected2.me’. “Sen de milyonlara anonim olarak mesaj atabilirsin. Cesur ol, seni görmeyecekler” sloganıyla tanıtım yapan uygulama, App Store ve Play Store’dan indirilebiliyor. Özellikle gençlerin kullandığı uygulamanın 5 milyon indirme rakamına ulaştığı belirtiliyor.

Perşembe, Mart 15, 2018

Çocukların sosyalleşmesi ve ailenin rolü

Çocuklar her şeyi ilk olarak ailesinden öğrenir ve devamında da sosyal çevre ile tanışarak zamanla kendi kimliğini bulmaya çalışır. Okul öncesi dediğimiz dönem en kritik dönem olup çocuğun gelişimi açısından büyük önem arz etmektedir.

Çocukların sosyalleşmesi üzerine konuştuğumuz Aile Danışmanı ve Çocuk Terapisti Diğdem Kural Keskin ebeveynlerin bu süreçte çocukları tarafından taklit edildiğini ve ebeveynlere önemli sorumluluklar düştüğünü ifade etti. Keskin, “Çocuklar okul öncesi dönemde yetişkinlerle ve diğer çocuklarla olan etkileşimleriyle sosyal ortamda nasıl davranmaları gerektiğini öğrenirler. Çocuklar büyüklerini taklit ederek davranışlarını geliştirirler. Sosyallik; iletişim, etkileşim, paylaşmak, sorun çözmek, karşı tarafa saygı göstermek, sahiplik duygusu gibi becerileri öğrenmek ve bunu geliştirmekle gerçekleşir.  

Çocuk doğumundan itibaren çevresine olan dikkati doğrultusunda etkiye tepki vererek etkileşim halini geliştirir. Küçük yaşlarında sosyal olan çocuk çevresinin olumlu tepkisiyle bunu geliştirir. Toplum içinde kabul görülen çocuğun kendine olan güveni artar. Sosyal olmak beraberinde başarıyı getirir. Bireysel başarılar sosyalliği pekiştirir. Bu sebeple ailenin çocuğun başarılarını desteklemesi, başarısızlıklarında ise yargılayıcı üslup kullanmaması, anne babanın tutumlarının tutarlı olması çok önemlidir” diyerek açıkladı.
Çocuğun çevresi ve arkadaşları ile olan ilişkilerinde ailenin öğretici davranış şekliyle yaklaşmaları gerektiğini söyleyen Keskin, “Başarılı çocuklar mutlu olurlar, mutlu oldukça çevresiyle etkileşimi olumlu yönde gelişir. Çocuğun arkadaş ilişkilerinde, aile daha çok öğretici sohbetler niteliğinde bir anlatımla eğitim vermelidir. 

Aksi halde hata yapmaktan korkan, insan ilişkilerinde çekingen bireyler yetişir. Çekingen olan çocuklar kendi içlerine kapandıkça toplumdan daha da uzaklaşır hale gelebilirler. Çocukların sosyalleşmesinde anne baba ilk örnek modeldir. Çocuklar anne babanın etraflarına ve kendilerine olan davranışlarını örnek alarak bunu geliştirir. Başka bir deyişle çocukların hayata bakışı anne babanın davranış uzantısı çerçevesinde şekillenir” dedi.

Salı, Mart 13, 2018

Çocuğun Kişiliğini Rol Modeli Etkiler

Ailelerin bu hassas dönemde çocuklara örnek davranışlar sergilemesi, doğru bir yönlendirmede bulunması çocukların psikolojisi açısından büyük önem taşıyor. Psikiyatri Uzmanı Uzm. Dr. Orhan Karaca, konuyla ilgili görüşlerini paylaşıyor.

Kişiliklerinin oluşum evrelerinde çocuklar anne ve babalarını rol model alıyor. Çocuklar kişisel gelişim yolculuklarında çoğunlukla ebeveynlerinden ve yakın çevredeki kişilerden etkileniyor.
Çocuk rol modelini nasıl seçer?
Çocuğun gelişme ve kendini bulma yolculuğunda ilk rol model ebeveynleridir. Yaş ilerledikçe çocuk, çekirdek aile veya geniş aile içinde kendine yakın gördüğü kişiler içinden yeni rol modeller seçebilir. İlerleyen yıllarda ilgi alanının değişimi ve gelişimine göre rol modelleri de değişebilir.
Rol modeli seçimi bilinç dışı gerçekleşen bir süreçtir. Yani bu süreç çocuğun "Acaba hangisini rol modeli olarak seçsem?" diye düşünüp karar vererek belirlediği bir süreç değildir. Bu seçimdeki temel nokta etkilenmedir. Ancak bunu da belirleyen, çocuğun dünyaya gözünü açtığı andan itibaren etkileşim içine girdiği kişilerin zihninde oluşturduğu veri havuzudur. Bu veri havuzunu oluşturan temel unsur aile ortamıdır. Bunun yanı sıra, günümüzde olumsuz içerikli TV programları gibi unsurlar da çocuğun rol modeli seçiminde etkili olabilmektedir.
Çocuğunuza doğru model olabiliyor musunuz?
Bu soruya "şu şekilde olmalı" diyemeyiz. Çünkü bir çocuğun kimi rol model alacağını tümüyle belirlemeye çalışmak yanlış bir tutum olur. Bu tıpkı "benden ya da şu kişiden etkilen" demeye benzer. Yapılması gereken, ebeveynlerin rol model olunacak tutumlar sergilemesi, rol model alınabilecek kişilerle çocuğun iletişiminin artmasını sağlamaktır. Yani anne baba öncelikle kendi olumsuz davranışlarını düzeltmelidir.
Bu konuda çocuğu yönlendirmek doğru mudur?
Doğrudur. Ancak çocuk, yönlendirme ile yönetme arasındaki nüansı gözeterek yönlendirilmelidir. Yani çocuğa bir şeyi işaret ederek sevmesinin yolunu açmakla, onu sevmeye zorlamak arasındaki farka dikkat edilmelidir. Çocuğun kendiliğindenliğini de oluşturmak ve geliştirmek gerekir. Eğer uygun yönlendirme yapılmazsa, çocuk kötü davranışları olan kişileri kendine rol model alabilir. Bu nedenle ona rehberlik yapmak anne babanın görevidir.
Çocuk rol model seçimini ne etkiler?
Çocuğun rol modeli seçimini belirleyen faktörlere; cinsiyet, başarı, güç, gizem, şöhret, sevdiği diğer kişilerin ve toplumun rol model alınan kişiye tutumu, ilgi alanı, rol model aldığı kişiyle iletişim biçimi, onun tarafından kabul görmesi, duygularını paylaşabilmesi, ona karşı yakınlık hissedebilmesi örnek verilebilir. Çocuk anne, baba, dayı, hala, teyze, amca gibi akrabalarıyla özdeşim kurabileceği gibi; öğretmen, sanatçı, süper güçleri olan çizgi film karakteri, bir kahraman, ilgi duyduğu alanla ilgili idealize edebileceği bir kişi, bir artist ya da aktrisle de kendini bütünleştirebilir.
"Oğlan dayıya, kız halaya çeker." sözünün altında, genetik özellikler dışında rol model alma da önemli yer tutar. Oğlan psikodinamik olarak kendini yakın hissettiği annesinin erkek kardeşini (kendiyle aynı cinsiyet), kız ise yine aynı şekilde psikodinamik olarak kendini yakın hissettiği babanın kız kardeşini (kendiyle aynı cinsiyet) rol model alır. Bunda eskiden daha çok görülen geniş ailenin de payı vardır.
Artık devir değişti, geniş aileler çekirdek aileye dönüştü. Görünürde çekirdek ailelerin yaşadığı evlerin içine, teknolojinin hakim olduğu bu devirde artık herhangi biri de girmeye başladı. Bu herhangi biri, evi düzenli ziyarete gelen bir misafir gibi değerlendirilebilir. İzlediği şiddet içerikli çizgi filmin güçlü ve iyi karakteri, kahramanlar, ailenin hakkında konuştuğu ve benimsediğini gösterdiği herhangi biri çocuk için rol model olmaya adaydır. Ailesinin onayladığı özellikleri gören, kendisi de aynı oyanı almak isteyen çocuk bir süre sonra bunu temsil eden diğer kişiyi kendine örnek almaya başlayacaktır. Bu yüzden çocukların izlediği filmler/çizgi filmler, oyuncaklar çocuklar üzerinde sanıldığından daha etkilidir.
Aileler rol model seçiminde nasıl davranmalı?
Ailenin ilk yapması gerekenler; karşısındaki çocuğun bir birey olduğunu kabul etmek; onu hayata en iyi şekilde hazırlayabilmek için gerekenleri vermek, zorlukların karşısında durabilecek bir kişilik gelişiminin temelini atmaktır.
Anne baba çocuğuna saygı duyduğunu, onu olumlu ve olumsuz yönleriyle kabul edip sevdiğini, ilgi görmeye layık olduğunu göstermeli; isteklerini erteleyebilmeyi, sabır ve şükrü, paylaşmayı, kendini denetleyebilmeyi, seçim yapabilmeyi, sorumluluklarını ve bunları istikrarlı bir biçimde hayata geçirmeyi, düşüncelerini ifade edebilmeyi, müsamahakar olmayı, hayır diyebilmeyi, olumlu şeyleri görebilmeyi, diğer insanlara saygı duyabilmeyi, anlayışı, farklılığın kötü bir şey olmadığını, adalet kavramını, objektif düşünebilmeyi, sorgulamayı, yeniliklere açık olmayı, bilginin gerekliliğini, bilgiye ulaşma yollarını, sosyalleşmenin önemini öğretmelidir. Bu koşulların sağlanması ile çocuk sağlıklı bir birey olma yolunda ciddi bir potansiyel güç kazanır.
Aileler çocukları için istedikleri güzel şeyleri hayata geçirirken onların üzerine aşırı düşüp gelişimlerini aksatabilmekte ya da geciktirebilmekte; ileride kendi ayakları üzerinde durmasını hedeflediği çocuğunun, korumacı bir yaklaşımla pasif kalmasına neden olabilmektedir. Yön gösterme ile yönetme arasındaki fark maalesef ülkemizde birçok ebeveynin göz ardı ettiği bir konudur. Yönetilerek büyütülen bir çocuğun büyüdüğünde kendini yönetmesini beklemek ne kadar gerçekçidir? Bu ayrıntılara dikkat edilerek büyütülen çocuk daha sağlıklı rol modelleri seçecek ve seçmeye devam edecektir.
Ayrıca kötü alışkanlıkları ve davranışları ile kötü örnek olan şöhretli kişilerin, şiddet içeren çizgi filmlerin, yaşına uygun olmayan oyuncakların, çocuğun yanında konuşulmaması gereken konuları dinlemesinin de çocuğun kötü rol model seçiminde payı vardır. İyi özellikleri olan rol modeller seçmesi durumunda onu desteklemek, takdir etmek çocuğun gelişimini hızlandıracak ve seçtiği rol modelinden daha iyi bir rol modelini seçmesinin önünü açacaktır.
KAYNAK : Haberler.com

Pazartesi, Mart 12, 2018

Babalar ve emzirme

Bir bebek sahibi olmak hem aileye mutluluk getirir; hem de büyük bir sorumluluk yükler. Ebeveyn olmanın tek doğru yolu yoktur; birçok çift, bebeklerini büyütürken içgüdülerine güvenirler. Ancak, bilgili bir ebeveyn olmak, eşlerin duygularını ve çocukları adına ne istediklerine dair düşüncelerini birbirleriyle paylaşmaları dengeli ve huzurlu bir ev ortamının yaratılmasında son derece yardımcıdır.

Baba olduğunuz için tebrikler!
Bir bebek sahibi olmak hem aileye mutluluk getirir; hem de büyük bir sorumluluk yükler. Ebeveyn olmanın tek doğru yolu yoktur; birçok çift, bebeklerini büyütürken içgüdülerine güvenirler. Ancak, bilgili bir ebeveyn olmak, eşlerin duygularını ve çocukları adına ne istediklerine dair düşüncelerini birbirleriyle paylaşmaları dengeli ve huzurlu bir ev ortamının yaratılmasında son derece yardımcıdır.

Emzirmek niçin yararları?
Anne sütünün içeriğinde, vücudu çok çeşitli iltihaplara karşı koruyan antikorlar mevcuttur. Bu canlı sıvı taklit edilemez ve içerisinde, bakteri ve virüsleri ortadan kaldıran aktif hücreler vardır. Başka besinlerle beslenen küçük bebekler, anne sütü emenlere oranla, çok daha fazla hastalanırlar ve daha fazla hastaneye götürülürler. Anne sütü, bebekleri, kulak iltihabından, alerji ve obeziteye, hatta ileriki yıllarda Multiple Sclerosis (MS)’ den, kalp krizine kadar birçok hastalığa karşı korur. Anne sütünün içeriği, günden güne değişebilir, bazen süt sadece susuzluk giderici, bazen ise açlığı doyurucudur. İçinde yeterli miktarda ve mükemmel dengede vitamin, protein, hayvansal yağ, laktoz ve bebeğin gittikçe artan ihtiyaçlarını karşılayan diğer maddelerin olduğunu biliyoruz. Suni süt ise, her gün ve her zaman aynıdır.

Araştırmalar, emzirmenin, bebeğin beyinsel gelişimini ve IQ sunu da olumlu yönde etkilediğini göstermektedir. Emzirme, bebeğinizin oral gelişimine de olabilecek en fazla katkıda bulunur ve diş çürüme riskini azaltır. Emzirmenin yararları sadece bebek için değildir – emziren annenin, hayatını geri kalan yılları içerisinde farklı kanser türlerine yakalanma riski daha azdır. Emzirme, vücuttaki Oxitocin’i (oksitosin’i) tetikler ve açığa çıkarır; bunun sonucu anne gevşer ve çok daha az stres hisseder. Bu nedenle emziren annelerin doğum sonrasında depresyona girmeleri ve endişe duymaları daha nadirdir.

Emziren anne, doğum öncesi kilosuna ve dış görünüşüne, bebeğini anne sütü dışında süt ve mamayla besleyen anneden daha çabuk ulaşır. Bunun nedeni, emzirmenin hayvansal yağ depolarını harekete geçirmesi ve annenin günde 500 kalori yakmasıdır. Aynı ölçüdeki bir kaloriyi yakmak için, biberonla bebeğini besleyen bir annenin 30 kulaç yüzmesi veya bir saatten fazla bisiklete binmesi gerekir!

Nasıl yardım edebilirsiniz?
Emzirmenin ilk altı haftasında, emzirmeden vazgeçen on kadından dokuzu, bu kararı aslında istemeden alırlar. Genellikle bunun nedeni, bilgi ve destek eksikliğidir. Bu noktada, babaların davranışları da bu kararda çok önemli rol oynar. Annelerin genelde “emziremedim” dedikleri gözlenir; oysa %3 den az bir oranla kadınlar aslen gerçekten bedensel nedenlerle bunu yapamamışlardır. Emzirme, öğrenilmesi gereken yeni bir beceridir ve eşiniz bunun için cesaretlendirilmek ve onaylanmak ister. Ona, emzirmek zorunda olmadığını hatırlatır ve buna zamanla ve yavaş yavaş, her gün biraz daha çok alışacağını söyleyebilirsiniz. İlk birkaç gün içinde bile, emzirme bebeğinize o son derece önemli olan ilk sütü (kolostrum ) sağlayacaktır. Bu ilk sütün içinde, onu hastalıklardan koruyan antikorlar vardır; içindeki hayvansal yağ oranı azdır; karbonhidrat ve protein oranı yüksektir ve hazmı çok kolaydır. Ayrıca, bebekte bir laksatif etkisi yapar; meconium’dan çabuk kurtulmasını sağlar ve özellikle eğer sarılık oluşursa artan bilirubin’den de dışkı sayesinde kurtulur. Bu dönemde, pratik bir takım yardımlar da son derece önemlidir. Bazı anneler emzirmenin ilk zamanlarında, birtakım zorluklar yaşarlar. Örneğin, göğüsleri çok dolar, şişer ve sancılanır. Bu durumda, soğuk kompres faydalıdır. Ancak emzirmeden yirmi dakika önce ılık komprese dönülmesi gerekir. Ayrıca, emzirmeden hemen önce biraz süt çekilmesi de yararlıdır. Bir diğer sorunda çatlamış ve sancılı meme uçlarıdır. Bebeğin rahat emmesi ve iyi beslenmesi için, meme ucunu tamamen ağzına alması gerekir; böylece meme ucu güvenli bir konuma gelir ve tahriş olmaz. Eğer sancı ve tahriş devam ederse, bir sağlık profesyonelinden yardım alınabilir.


Daima, ne olabileceğini, bu arada da, bir sorunu önlemek ve belirtileri azaltmak adına ne yapılması gerektiğini anladığınızdan emin olun. Eşiniz, yardımlarınızı her zaman takdir edecektir! İlk zamanlarda, eve gelen ziyaretçileri karşılayan ve organize eden siz olabilirsiniz. Emziren anneler her zamankinden daha fazla susuzluk çekerler; her emzirme sürecinde, yanında bir bardak su bulundurmasına özen gösterin. Onun, iyi, sağlıklı ve dengeli beslenmesini sağlayın. Ev işlerinde, siz de payınıza düşeni yapın, böylece eşinize rahat ve sakin bir ortamda bebeğinizi emzirme olanağı sağlamış olursunuz. Eşiniz, dış ortamlarda emzirme konusunda huzursuzsa, ona, onun ve bebeğin herkes tarafından görülmediği bir ortam yaratarak yardım edin ve onun çok iyi konumda olduğuna dair, ona güvence verin.

Anne sütü çok kolay hazmedilir. Yeni doğan bebeğin midesi misket boyundadır. Bu nedenle çok sık beslenme ihtiyacı duyar. Biz, hem psikolojik, hem de fiziksel nedenlerle, sürekli tensel irtibat halinde olma ihtiyacı duyan bir canlı türüyüz. Bu demektir ki, yeni doğan bebekler. 24 saat içerisinde, 8-12 kere emzirilme ihtiyacı duyarlar. Eğer sigara içiyorsanız, bu dönemde bırakmanız, bebeğinize bir hediye olacaktır. En azından, dışarıda sigara içmeniz önerilir. Araştırmalar, bebek ölüm oranlarının, sigara içen ebeveynlerde daha fazla olduğunu göstermektedir. Bazı babalar, anne ile bebek arasında oluşan özel bir bağın dışında kalacağı için kıskançlık hissi duyacaklarına dair endişe duyarlar. Ancak buna hiç gerek yoktur. Sizin, bebeğiniz için, emzirme dışında, yapabileceğiniz birçok şey vardır. Onun altını değiştirebilir, onu sallayabilir, onu çıplak göğüs bölgenize yaslayıp ten teması yaratabilir, ona masaj yapabilir veya bir taşıyıcı alıp, onunla bir arkadaş ziyaretine veya bir yürüyüşe gidebilir ve böylece, anneye de dinlenmek için bir olanak yaratabilirisiniz. Bebeğiniz doğduktan sonra, bebekle aranızda bir yakın bağ oluşturmak çok önemlidir. Ancak, ikinizin baş başa olabileceği bu zamanı yaratmak ve sürdürebilmek her zaman kolay değildir. Birçok farklı deneyimler yaratarak ve yaşayarak, bu yakın bağı paylaşmak, ikinizin de ebeveyn olmanın getirdiği stresle baş etmenize yardımcı olacaktır. Emziren bir anne zor ve uzun bir günün sonunda, “bitik” bir vaziyette olabilir – ve eğer sık sık emziriyorsa, bu şaşırtıcı değildir. Ancak, bu onun sarılma ve şefkat ihtiyacı olmadığı anlamına gelmez. Sadece zaman zaman, sizinle rolleri değiştirme ihtiyacı duyabilir. Bebeğinizin annesiyle ilişkinizi bu dönemde özellikle besleyin ve onunla kaliteli bir iletişimde olun. Bu desteğiniz, bebeğinizin annesinin ihtiyaç duyduğu güven duygusunu arttıracaktır.

Araştırmalar, bebeğinin babasından destek gören annelerin, emzirme sürecine daha çok devam ettiğini göstermektedir. Ona çok başarılı olduğunu söyleyin; arkadaşlarına da, eğer bebeğinin ihtiyaç duyduğu zamanlarda bebeğini emzirecekse, bunu bazen de onların önünde yapması gerektiğini söyleyin. Bunun dünyadaki en doğal olgu olduğunu ve böyle kabul etmeleri gerektiğini bilmelidirler; eşiniz de, onun emzirme hakkını koruduğunuzu bilmesi, onu çok mutlu edecektir.