Radyo 45'lik

Çarşamba, Kasım 18, 2020

ÇOCUKLARLA KALİTELİ ZAMAN GEÇİRMENİN PÜF NOKTALARI

 

Hangi yaşta olursa olsun, çocuklar anne babaları ile zaman geçirmekten çok hoşlanırlar. Hatta anne babaları ile birlikte vakit geçirirken, zamanın nasıl geçtiğini anlamazlar ve onlara doymazlar.

Günümüzde anne babaların çalışma hayatında aktif olması ile birlikte, çocuklar küçük yaşlarda kreş yaşantısına başlıyorlar. Anne babalarının mesai saatlerine göre sabah yedide kreşe gelip, akşam yedide eve dönen çocuklar da olabiliyor.
Çocuk yaklaşık olarak günün yarısını kreşte geçirince, anne babasını fazlasıyla özlüyor. Akşam olup da anne baba ve çocuk evde buluştuklarında çocuklar anne babaları ile mümkün olduğunca çok zaman geçirmek isterken, anne babalar da evde onları bekleyen sorumluluklarını yapabilme telaşında olabiliyorlar.

Benzer bir durum anneanne, babaanne ya da bakıcı tarafından bakılan çocuklar için de geçerli. Çocuklar kreşte değil, evde de olsalar, yine tüm gün akşam olmasını ve anne babalarının eve gelmesini dört gözle bekliyorlar.

Peki, anne babalar akşam çocukları ile geçirdikleri sınırlı zamanları nasıl daha kaliteli hale getirebilirler.

1-ÇOCUĞUNUZU DİNLEYİN: Eve geldiğinizde çocuğunuz sizi bütün gün görmediği için, size anlatacak çok fazla konu biriktiriyor ve bunların hepsini bir çırpıda size anlatmak istiyor. Onu dinliyormuş gibi yapmayın, dinlemek için kısa zamanlar ayırın. Zamanınız yoksa da “Anlatacaklarını merak ediyorum ama şu anda dinleyemiyorum, işimi bitirince seni dinleyeceğim” diyerek erteleyin. Ama işinizi bitirince de söz verdiğiniz gibi onu mutlaka dinleyin.

2-AKŞAM YEMEĞİNDE SOFRAYA BİRLİKTE OTURUN: Akşam yemekleri, aile olarak geçirebileceğiniz çok değerli zamanlardır. Çocuk, akşam yemeğinde anne ve babasını evde ve aynı sofrada görmeli. Bu durum, çocuğa güven verir. Yemek sırasında o güne ait değerlendirmeler yapılabilir, keyifli kısa sohbetler edilebilir.

3-ÇOCUĞUNUZA BASİT SORUMLULUKLAR VERİN: Eve geldiğinizde sizi bekleyen sorumluluklara çocuğunuza dahil edin. Onun yapabileceği basit işleri ona verdiğinizde, birlikte zaman geçirmiş olursunuz. Örneğin, siz mutfakta yemek yaparken, çocuğunuzun önüne de kıvırcık, marul, maydanoz gibi sebzeleri koyup, bunları parçalamasını isteyebilirsiniz. Bunları yapacağınız salataya eklersiniz.

4-ÇOCUĞUNUZA SÜREKLİ SORU SORMAYIN: Siz işten geldiğinizde, çocuğunuzda kreşten ya da okuldan geldiğinde, ona gün içinde yaptıkları ile ilgili sürekli soru sormayın. Soru sormak, onunla sohbet etmek anlamına gelmez. Çocuklar kendilerine sürekli soru sorulduğunda kaygılanabilir, sıkılabilir, hatta bu nedenle de doğru olmayan bilgiler b ile verebilirler. Siz kendi günlük yaşantınız ile bilgi verin, neler yaptığınızdan bahsedin. Bu şekilde hem çocuğunuza model olmuş olursunuz, hem de onu zorlamadan o gün ile ilgili bilgiler almış olursunuz.

5-ÇOCUĞUNUZ İLE OYUN OYNAYIN: Çocuklar hangi yaşta olursa olsun, oyun oynamak onlar için en temel ihtiyaçlardan birisidir. Çocuk oyun ile dünyayı keşfeder, öğrenir, kendini ifade eder. Anne babaların da çocuklarını daha iyi gözlemlemeleri ve tanımaları için, oyun en önemli araçlardan birisidir. Çocuğunuz ile oyun oynarken, onun tercih ettiği oyunları oynamaya özen gösterin. Siz ded oynadığınız oyundan keyif alın. Oyun oynamayı bir mesai gibi görmeyin, sıkılarak ve zorunlu olarak oyun oynadığınızda, çocuğunuz bunu fark eder.

6-ÇOCUĞUNUZA AYIRDIĞINIZ ZAMANI BÖLMEYİN: Çocuğunuz ile oyun oynamaya ya da vakit geçirmeye başladığınızda, tam oyunun en keyifli yerinde oyunu bölmeyin. “Sen oyun oynamaya devam et, ben çamaşırları asıp geleyim” demek, çocuğa ayrılan zamanı bölmektir ve çocuklar bundan hiç hoşlanmazlar.

7-ÇOCUĞUNUZA AYIRDIĞINIZ ZAMANI BELİRLEYİN: Çocuklar anne babaları ile ne kadar oyun oynasalar da onlara doymazlar ve yorulmazlar. Bu nedenle çocuğunuzla geçireceğiniz zamanı sınırlandırmanız da gerekmektedir. Oyun oynamaya başladığınız ve bitireceğiniz zamanı baştan çocuğunuza belirtin. Çocuk anne babası ile sınırlarını bilerek zaman geçirmeye başladığında, “Oyun zamanı bitti” cümlesini duyduğunda verebileceği tepkiler azalabilir.

8-ÇOCUĞUNUZU ELEŞTİRMEYİN, KIYASLAMAYIN: Çocuğunuz ile oyun oynarken ya da onunla vakit geçirirken, söyledikleri, yaptıkları ve duygu düşünceleri için onu eleştirmeyin, diğer çocuklar ya da kardeşi/ abisi ablası ile kıyaslamayın. Duygu ve düşüncelerini ifade etmesine fırsat verin, bunların içinde doğru olmayanlar varsa da, bunu uygun bir dille ona belirtin, hatta doğru davranış kalıplarını kazanması için ona model olun.

9-ÇOCUKLA VAKİT GEÇİRMEK ANNENİN TEKELİNDE DEĞİL: Çocuklarla zaman geçirmek, oyun oynamak söz konusu olduğunda, bu sorumluluk sadece annelerin göreviymiş gibi anneler üzerinden konuşmalar yapılır. Oysaki, çocuk gelişiminde, anne kadar baba da önemlidir. Çocuğun cinsiyeti kız da olsa erkek de olsa babası ile kaliteli zaman geçirmeli ve oyun oynamalıdır.

10-AİLECE ÖZEL ZAMANLAR GEÇİRİN: Çocuğunuzun sosyal ve duygusal gelişimi için ve aile olma olgusunu ona yaşatmak için, ev içinde ya da farklı sosyal ortamlarda çocuğunuz ile birlikte ailece zamanlar geçirmeye özen gösterin. Hatta boşanmış anne baba bile olsanız, çocuğunuz için belli zaman aralıkları ile bir araya gelin ve birlikte zaman geçirin, sinemaya gidin, dışarıda yemeğe gidin.


Kaynak : EMİNE ERGÜN

Cuma, Ekim 09, 2020

Kadın ile Erkek Eşit Değildir.

 


Kadınla erkek eşit değildir. Kadın vücuduyla erkek vücudu, kadın gücüyle erkek gücü, kadın aklıyla erkek aklı, kadın ruhuyla erkek ruhu birbirinden çok farklıdır.


Erkeğin kas gücünün, kadına göre daha fazla olması, ona ilkel toplumlarda üstünlük sağlamış ve erkek egemen toplumların oluşmasına neden olmuştur. Özellikle 20. Yüzyılda kadın hakları konusunda büyük ilerlemeler kaydedilmesine rağmen, erkek egemen toplum düzeni bugün hala büyük ölçüde hüküm sürmektedir. Erkeğin yüzyıllardan beri sahip olduğu ayrıcalıklar, toplum dokusuna o kadar işlemiştir ki, gelişmiş ülkeler, bugün bile  kadın haklarını sürekli olarak iyileştirmeye devam etmek zorundadırlar.

Ama erkek egemen toplumlar, ileri bir refah düzeyine erişemezler. Yüksek bir refaha erişmiş, medeni bir toplum olmanın en önemli koşulu, kadınların işgücüne, karar mekanizmalarına ve siyasete erkekler kadar katılmalarıdır. Eğer kadınlar, çalışma hayatına girmezlerse ve toplum hayatında söz sahibi olmazlarsa, bundan sadece kendileri değil, erkekler de zarar görür. Toplumsal ve ekonomik gelişme için, kadınların mutlaka erkeklerle aynı haklara sahip olmaları gerekir.

Kadınların çalışması, gelir eşitsizliğini azaltır, refah seviyesini yükseltir. Ve bu gelişmeden en çok çocuklar yani geleceğin toplumu yarar sağlar.

Fakat hala dünya genelinde kadınların işgücüne katılımı,  erkeklerin çok altında. Türkiye ise bu konuda, ne yazık ki OECD ülkeleri arasında kadınların istihdama katılımının en düşük olduğu ülke. Ülkemizde kadınların sadece %30’u çalışıyor. Türkiye’de kadınlara tanınan yasal haklar, batı ülkelerine benzer olsa da,  gerçek hayatta kadınlar, bir türlü karar verici konuma gelebilmiş, bir türlü siyasette ön plana çıkabilmiş değiller. Çünkü, Türkiye’de kadın -yasalar ne derse desin- erkekle eşit görülmez. Bizim toplumuzda sadece erkekler değil, kadınlar da kadınları erkeklerle eşit  haklara sahip olduklarını düşünmezler.

Kadınların ekonomide ne kadar yer alacağını en çok, ülkelerin gelenekleri, kültürel özellikleri ve eğitim seviyesi belirler. Kadınlara kanunlarla eşit haklar tanınması yeterli olmaz maalesef. Kâğıt üzerinde, kanunen verilmiş hakların gerçek hayatta da uygulanması için, toplumun kadına bakışının değişmesi gerekir.

Ülkelerin olduğu gibi şirketlerin de kültürleri ve liderlik tarzları, kadın gücünden nasıl yararlanacaklarını belirler.  “Eşit işe eşit ücret” ya da “cinsiyete değil liyakate göre görevlendirme” gibi en temel haklar bile, birçok şirkette kadınların aleyhinde çalışır. Son derece eşitlikçi olduklarını ifade eden şirketler bile, kadınlara eşit haklar sağlamaz.

Bugün çoğu şirket, işe alma ya da terfi ettirmede kadınlara çifte standart uyguluyor. Önyargılarla hareket ederek, kadınlara sadece yardımcı pozisyonları layık görüyor. Maalesef kadınların iş hayatında yükselmelerini önleyen “görünmez” engelleri bir türlü yerinden kaldıramıyoruz.

Kadınlara eşit hakların tanınması, sadece şirketlerin insan kaynakları yöneticilerinin halledecekleri bir iş değil; kadın dostu bir şirket olmak için bu görüşü öncelikle liderin sahiplenmesi gerek. 

Kadın hakları konusunun can alıcı noktası, Türiye’de olduğu gibi, kadınların çoğunun hiç bir gelirinin olmamasıdır. İstisnaları olsa da, genel kural olarak çalışmayan ve geliri olmadığı için babasının ya da kocasının eline bakan kadın, haksızlığa uğrar. Baba ya da eş ne kadar iyi niyetli olursa olsun, ekonomik gücü olmayan kadın güçlü olamaz. Çalışmayan bir kadın, kendi haklarını savunamaz.

Kadınların toplumda eşit haklara sahip olmaları, kendi başlarına başarabilecekleri bir iş değil. Eğer kadının toplumda güçlenmesi, yarın toplumumuzu daha güçlü yapacaksa, eğer yarın refah seviyemiz yükselecekse, bu konuda kadın- erkek herkesin birlikte mücadele etmesi, kadınlara destek olması gerekir. Karar veren konumunda olan herkesin, “Birleşmiş Milletler Kadının Güçlenmesi” İlkeleri doğrultusunda davranması gerekir.

Kadınların erkeklerle aynı ölçüde çalıştığı, erkeklerle aynı haklara sahip olduğu, erkekler gibi siyasete dahil olduğu bir ülkede, en çok çocuklar mutlu olurlar. Böyle bir ülke, bütün fertlerine refah getirir; herkes için daha yaşanılır ve daha güzel olur. Bu nedenle, kadın-erkek eşitiliğini talep etmek ve bunun için çaba göstermek, sadece kadınların değil, erkeklerin de meselesidir

Gelişmiş bir ülke olmak için, kadınların hayatın her alanında güçlü bir yer edinmelerini sağlamak zorundayız. Şirketlerde, derneklerde, vakıflarda, kamu kuruluşlarında ve siyasette, kadınların karar verici konuma gelmelerini sağlamalıyız. Bu konuyu önemsemeli ve başta erkekler olmak üzere hepimiz üzerimize düşenleri yapmalıyız.