Radyo 45'lik

Salı, Nisan 24, 2018

Atatürk Ve Atatürk'ün Çocuk Sevgisi

Atatürk, yaşamı boyunca tüm sevdiklerine hangi yaşta olursa olsun "çocuk" diye seslenirdi. Onun sözlüğünde çocuk sevgi demekti. O'nun çocuğu yoktu ama içinde bitip tükenmeyen bir çocuk sevgisi vardı. Bundan dolayı yüreği arada burkulmuş mudur bilmiyorum ama galiba bu ihtimal çok düşük; bütün Türk çocukları onun öz yavruları gibiydi. Atatürk, çocukların riyakârlık bilmeden bütün istek ve arzularını içlerinden geldiği gibi açıklamalarından çok hoşlanırdı. Son yıllarını da çok sevdiği bir çocukla geçirdi. Ülkü, Atatürk'ün çocuk sevgisinin bir simgesi oldu.

O'nun açık mavi gözleri her yerde çocukları arardı. Çağdaş ve mutlu Türkiye'yi çocuklarda görür ve çocuklarda bulurdu. Tüm yurt gezilerinde çocuklara sevgi ile yaklaşır, onlarla uzun uzun konuşurdu. Vedat Demirci'nin anılarından öğrenildiğine göre; Atatürk bir gün çocuk balosuna gider. Ortalıkta bir şaşkınlık havası doğar. Küçük bir oğlan salonun orta yerinde kalır. Bu yavru hayranlıkla bir süre Atatürk'e baktıktan sonra: "Atatürk’üm, seni öpmek istiyorum" der. Ortalığa bir sessizlik dalgası yayılır. Bu derin sessizliği Atatürk'ün sesi bozar "Öyleyse, gel öp" der. Çocuk koşarak Atatürk'ün boynuna sarılır. O sırada diğer çocuklar da: "Biz de.. Biz de.." diye bağırırlar. Böylece tüm çocuklar Ata'yı doya doya öperler. Bu görüntü çoğu kişiyi ağlatır. Büyük Atatürk de ağlar. Evet, Türk çocuklarının bu engin sevgisi için ağlar. Hem de sevinç gözyaşlarını dökerek. O gün çevresindekilere övünçle: İşte benim kuşaklarım" der.

Atatürk çocuk davasının önemini her ortamda vurgulayarak çocuklara yönelik hizmetlerde rehberlik yapmayı sürdürmüştür. 17 Ekim 1922 yılında Bursa’da kendini karşılayan çocuklara aşağıdaki şekilde seslenerek nasıl bir gençlik istediğini belirtmiştir:

‘Küçük hanımlar, küçük beyler Sizler hepiniz geleceğin bir gülü, yıldızı ve ikbal ışığısınız.Memleketi asıl ışığa boğacak olan sizsiniz.Kendinizin Ne Kadar Önemli, Değerli Olduğunuzu Düşünerek Ona Göre Çalışınız. Sizlerden Çok Şey Bekliyoruz.’
(Atatürk Albümü–1992)

Evet, Atatürk’ün çocuk sevgisi çok büyüktü, peki ya ondan sonra gelenlerin, her fırsatta ‘Atam İzindeyiz!’ diyenlerin çocuk sevgisi nasıldı? ‘Atatürk’ten sonra gelen hiç bir cumhurbaşkanı, başbakan veya bir asker bir çocuğu elinden tutup da resim sergisi gezmeye götürmedi. Hiç bir cumhurbaşkanı veya başbakan çocuğu protokol sırasının en önüne oturtmadı. Hiçbir başbakan bir çocuğu salıncakta sallamadı. Bir çocuğu taşıttan kendi elleriyle indirmedi. Bir yabancı konukla birlikteyken yanına çocuk almadı. Bir yetişkini dinlerken gösterdiği ciddiyetle dinlemedi. Onlarla birlikte denize girmedi, objektiflere poz vermedi. Onlarla gezintilere çıkmadı. Onlara el öptürtmemezlik yapmadı. Tüm bunlar bir yana, 1938’den itibaren bu ülkede yetişkin insan-çocuk insan dostluğu, arkadaşlığı diye bir şey kalmadı. Türkiye’nin markası, Atatürk’teki çocuk sevgisi ve onun çocuğa verdiği değer olmalıdır. Eşsiz bir örnektir. Ama o büyük insanın çocuklara yaklaşımını bu ülkenin anne babaları ve öğretmenleri bile örnek almıyor ki başkalarına örnek gösterilebilsin...’

KAYNAK İÇİN TIKLAYINIZ

Pazartesi, Nisan 16, 2018

Boşanma çocuğu nasıl etkiliyor?


Aile içi geçimsizlik varsa ve çift mutlu değilse “boşanma” kararı nasıl verilmeli?


Aile içi geçimsizlik varsa ve çift mutlu değilse “boşanma” kararı nasıl verilmeli? 

Boşanma kararı iki erişkinin hayatlarını planlamak adına verecekleri çok ciddi bir karar. Bu kararda kültürel yapıları gibi, sosyal olarak iletişim halinde bulundukları kişi ve ortamların değerlendirmeleri de kendi kararları kadar etkili olabiliyor. 
İki erişkin için yaşantılarını birlikte geçirmek giderek zor hale geldiyse, özellikle karşılıklı değer verme/değer alma duygusundan uzaklaşıldıysa, ilişkinin devamı zaten oldukça “gösteri amaçlı” oluyor. Ancak yine de kararın zamanı, biçimi, tümüyle bu iki erişkine ait. Boşanmama da, ilişki hiç yolunda gitmese de, kişisel tercihleri olabilir, elbette.
 
Boşanmayı düşünen çiftler çocuğun durumu, psikolojisi açısından ne gibi tedbirler almalı?
Öncelikle sağlıklı yürümeyen bir evlilik ilişkisi içinde çocuğun da ruhsal yönden sağlıklı olamayacağı bilinmeli. Sadece çocuk olduğu için ilişkinin devamı planlanıyorsa hiç değilse ilişki daha kaliteli hale getirilmeye çalışılmalı.
 
Çocuğun ruhsal durumu için sağlanması gereken en sağlıklı konum, çocuğa kimin, hangi koşullarda bakacağının ayarlanmasıyla mümkün olur.  Çocuğun hayat kalitesinin değişmeyeceğinin ya da en azından daha kötüye gitmeyeceğinin çocuğa anlatılması oldukça rahatlatıcıdır.
 
Ayrılma aşamasında erişkinler çocuğa büyüyeceği ortamla ilgili karmaşık, dengesiz bir yapı sunarlarsa kaçınılmaz olarak çocuk bu kaostan olumsuz etkilenir ve yoğun kayıp, yitim duygusu yaşar. Çocuğun mümkünse yaşadığı yer, okuduğu okul değiştirilmeden, anne ya da babasını tümden kaybettiği izlenimi verilmeden ayrılık sürecine hazırlanması gerekir.

Çocuğa boşanma kararı nasıl anlatılmalı? Bu karar anlatılırken genel olarak çocuklardan ne çeşit tepkiler ve sorular geliyor? 
 
Çocuğa anne ve babanın artık aynı evde yaşamama kararı aldığı, her iki ebeveyn varlığında anlatılmalı. Bu kararda kendisinin herhangi katkısı ya da etkisi olmadığı, bundan sonra da olamayacağı, kesinlikle ifade edilmeli. Yani, “biz ayrılmayı düşünüyoruz, sen ne dersin?” çocuğa sorulabilecek en kötü sorudur.
Çocuk, kimin yanında kalacağını, kimlerle nasıl zaman geçireceğini, giden erişkinle ne sıklıkta görüşebileceğini bilmek ister. Bu konuda sorular soracaktır. Olabildiğince gerçekçi, yaşamayı planladığımız hayata uygun yanıtlar vermek gereklidir bu noktada.

Örneğin; Ebeveynlerden biri ülke dışında yaşayacaksa, “her istediğinde onu görebileceksin” demek dürüstçe olmaz ve bu aşamada çocuğun güven duygusunu zedeleyebilir.
 
Ebeveynlerin düşündüğünün tersine, “kim suçlu, kim ayrılmak istiyor” soruları sıklıkla sorulmaz çocuk tarafından. Yine de bu tür sorular karşısında ortada bir suçlu olmadığı ifade edilmelidir.
 
Boşanmalar çocuğu nasıl etkileyebilir?
 
Bu noktada boşanmaların şekli önemli. Çirkin sözlerin, tanımların sıkça kullanıldığı, her iki tarafın birbirini ve ailelerini suçladığı bir ortamda çocuğun öfkesi artabilir. Depresif bulgular (suçluluk ve değersizlik duyguları, ağlama hissi, uyku sorunları, ders başarısında düşme) izlenebilir.
 
Ebeveynlerin kendilerini denetleyebildiği daha sağlıklı ayrılma süreçlerinde çocukların çoğunda bu olumsuz ruh haline tanık olmadığımızı söyleyebiliriz.
 
Boşanmanın gerçekleşmesini takiben anne- baba ilişkisi nasıl olmalı? 
Ebeveynler ayrılık kararından sonra artık farklı evlerde yaşamakta, farklı hayat tarzlarına sahip iki insan olarak hayatlarına devam etmektedir. Değişmeyen tek şey, çocuklarının varlığı, anne ve babalıklarıdır. Birbirlerine duydukları öfke nedeniyle çocuklarını görme ya da ihtiyaçlarını karşılama konusunda zorluk çıkaran ebeveynler ruhsal anlamda çocukta büyük hasar yaratacaklarını bilmeli.
 
Bir başka nokta, ebeveynlerden birinin ilişkiyi devam ettirmek adına çocuğu ve ihtiyaç alanlarını kullanmaya çalışması. Çocuğun sağlık sorunlarının ya da okul, disiplin problemleri abartılarak her seferinde ebeveynleri bir araya getirmesi sağlanıyorsa, çocuk bu tür sorunlar üretmeye devam edebilir. Bir çeşit birleştirme isteği ile hareket edebilir çocuk. Bu da ciddi bir ruhsal yük oluşturur.
 
Aslında yapılması istenen oldukça basit. Birlikte yaşadığımız zaman süresince nasıl ki yaşantımızı daha kolay hale getirmeye çalışıyoruz, destek oluyoruz, aile kavramı bu demek, özünde. Ayrılık sonrası tam olarak böyle olamasa da, karşımızdaki insanın hayatını zorlaştırmamak için önlem almak uygun.

Bu, çocuğun yükünü ruhsal olarak azaltacak bir nokta çünkü. Yani, çocuk rahatsızlandı, doktora gidilmesi gerekli, bunu tek bir ebeveyn kolayca halledebilecekken, diğerinin de çağırılması, gelmeye zorlanması, gelememesi durumunda ebeveynlik ve sorumluluk anlamında yetersizliğinin, özellikle çocuğun yanında sorgulanması, olabilecek en yaralayıcı tablolardan çocuk için.
 
Çocuk okul çağındaysa okul ile anne – baba nasıl bir iş birliği yapılmalı ki çocuk okulda fişlenme gibi bir durum yaşamasın?
 
Okullarda rehberlik birimleri ile görüşülmesi uygun olur. Sıklıkla çocuğun sosyal ve akademik uyumu için önlemler alan, iyi çalışan birimler bunlar.
 
Okulla ilişkide de ebeveynlerin net olması, kendi içlerindeki çatışmayı okula yansıtmaması değerli bu noktada. Bazı ebeveynler boşanmayı saklanması gereken bir durum gibi algılayabiliyor. Bunu sakıncalı buluyorum. Çocuğun günlük hayatının çoğu okulda geçiyor. Anne baba ayrılığının okulla, çocuğunuzun güvendiğiniz öğretmenleriyle paylaşılması en sağlıklı destek olacaktır okulla ilgili olarak.
 
Fişlenme, bir algı hatası bana göre. Boşanmış anne babası olan çok sayıda çocuk var. Okulların da yeterince anlayışlı ve çocuğu ruhsal açıdan kavrayıcı tutumlar geliştireceğini düşünüyorum. Bu beklenen olumlu destek alınamazsa okul değişikliği yapılması bile yararlı olabilir.
 
Boşanmış ailelerin çocukları her zaman bu durumdan etkilenir mi?
Toplumumuzda genel olarak çocuğun her olumsuz davranışını boşanmaya mal etmek gibi bir eğilim var? Bu ne derece doğru?
Boşanmamış bir ailenin çocuğu da aynı davranışları gösteremez mi?
 
Boşanma, bir yaşam tarzının köklü değişikliği. Elbette hem ebeveynleri hem çocukları etkilemesi kaçınılmazdır. Ancak tek başına boşanma kararının çocuklarda ruhsal hastalıklara neden olacağını söylemek mümkün değil.
Daha önce de belirttiğim gibi, karışık, çirkin ve kaotik bir ayrılma süreci çocukları olumsuz etkiler. Bununla birlikte ev içinde birbiriyle ilişkisinde dengesiz, gergin, uyumsuz iki erişkin olarak ebeveynler de çocukta ruhsal rahatsızlık zemini hazırlamaktalar, ayrılma kararı olmadan da.
 
Boşanma olmadan da çocuklarda depresyon, kaygı bozukluğu, öfke denetiminde sorunlar görülmektedir. Boşanma tek başına bu bozukluklara neden olmaz. Toplumumuzda aile birliğinin devamını sağlamak adına, çocukların olumsuz etkilendiği fazlaca abartılmakta. Bilimsel açıdan, çocuğun anne babası ayrıldıysa depresyona girer, davranışları bozulur, boşanma olmazsa çocuk tamamen ruhsal yönden sağlıkla yaşamına devam eder, gibi tanımlamalar yapmak mümkün değildir.
 
Boşanmış bir çift ne kadar süre sonra tekrar başka bir ilişkiye sıcak bakmalı? Bunun istatistiki, bilimsel verisi var mı?
 
Bu tür bir istatistikten söz etmek mümkün değil. Çünkü çok bireysel yanıtlar verilebilir bu tür bir soruya. Boşanmanın bir tür yas süreci yaşatacağını hesap etmek gerekiyor. Bireylerin yas tutma şekilleri ve süreleri ne kadar farklıysa ayrılıktan sonra yeni bir ilişki kurma süreleri de o kadar farklılık gösterecektir. Ancak ayrılık süreci, yasal olarak boşanma gerçekleştikten sonra başlamıyor, bu da bilinmeli. Sıklıkla ilişkinin sağlıksız, doyum vermeyen bir hale gelmesinin ardından ayrılık süreci başlar, duygusal olarak. Bu nedenle de, boşanma sonrasında sağlıklı bir başka ilişki kurabilmek için şu kadar süre, gün gereklidir, gibi teknik bir tanım yapmak mümkün olamıyor.
 
Anne veya baba boşanmadan sonra hayatına giren başka kişileri çocuk ile tanıştırmalı mı?
Ebeveynler boşandıktan sonra hayatlarına girecek olan kişileri, ancak ciddi ve uzun süreli bir ilişki söz konusu ise çocuklarıyla tanıştırmalıdır. Hayatlarına giren partner ya da partnerlerini çocuklarıyla her defasında tanıştırmayı tercih etmesi durumunda ebeveyn ciddi bir öfkeyle ve uyum sorunuyla karşı karşıya kalabilir. Ayrıca çocuğa gelecekte yaşayacağı ilişkiler konusunda yanlış bir model oluşturabilir.
 
Boşanmış bir anne veya baba tekrar evlenmeyi düşündüğünde bu çocuğa nasıl anlatılmalı?
 
Çocuğun yaşına ve genel gelişim düzeyine göre farklı sözlerle durum tanımlanabilir. Okul öncesi dönemde çocuk anne ya da babasının bir başkasıyla evleneceğini, aynı evde yaşayacağını bir parça öfkeyle karşılayıp yeni partneri diğer ebeveyniyle kıyaslama yoluna gidebilir.
 
İlkokul döneminde daha akılcı, hem soyut hem somut olaylar üzerinden bu kişinin sevilen, iyi bir insan olduğu anlatılabilir.
 
Ergenlik döneminde ise daha çok soyut kavramlarla ilişkinin uzun süreli bir boyuta taşınacağı ifade edilmeli, duygusal ihtiyaçlardan söz edilmelidir.
 
Ne olursa olsun, ebeveynin evlenme kararı aldığı kişinin, “yeni-cici anne” ya da “yeni-cici baba” olarak tanımlanmasından kaçınılmalıdır. Çocuğun bu kişiye nasıl hitap edeceği, saygı sınırları çerçevesinde, çocuk tarafından belirlenmelidir.
 
İkinci evlilik gerçekleştiğinde çocuk özellikle evlenen ebeveyn ile yaşıyorsa, çocuğa yaklaşım evde nasıl olmalı? 
 
Çocuğun yaşantısında değişiklik olması kaçınılmazdır. Ebeveyniyle yalnız zaman geçirmesi, bazı sorunların çözümünde ebeveyninden, yeni eş yokken destek alması, onu rahatlatır. İlişkinin aynı güven duygusuyla sürdüğü hissi yerleşir. Ancak olayların çözümünde yeni eşin fazlaca müdahaleci davranması, çocuğun tarafında olsa bile kontrolünü kaybetmesi, çocuğun ebeveyniyle ilişkisinin sıcaklığını kaybettiği duygu yaşamasına neden olabilir.
 
“Sen benim babam değilsin, karışamazsın” ya da “Sen annem olduğunu mu sanıyorsun” gibi incitici sözler işitilse bile ilişkiye taraflar sakinleştikten sonra, kaldığı yerden devam edilmelidir.
 
Erişkin davranışında esas olan, çocuğun açmazda olduğunu hissetmek ve olgun davranarak duygusal iniş-çıkışlardan ilişkiyi korumak olmalıdır. Yeni eşin bu tavrı, çocuğun anlaşıldığı, desteklendiği duygusunu geliştirir, ilişkiyi sağlamlaştırır.
 
Evlenen ve evlenilen kişilerin ilk evliliklerinden çocukları varsa denge nasıl kurulabilir ev içerisinde? Ne gibi sorunlar çıkabilir?
 
Çok zor bir soru. Çünkü evlenen kişilerin ve çocuklarının mizaç ve yaş özelliklerine göre yüzlerce yanıtı olabilir. En genel anlamda, her ebeveyn çocuklarının eğitiminden, disiplininden ve davranış biçiminden sorumlu olmalı, diğerinden zaman zaman destek almalıdır.

Bu desteğin ve çeşitli davranış değişikliklerinin her adımda çocuğa yansımaması gerekir. Eş ilişkisini çocuklarıyla ilişkisinden soyutlayabilmeli, onların arasındaki çatışma ve kırgınlıkları kendi ilişkilerine taşımamalıdır.

Çocukların kendi aralarında yaşadığı çatışmalar olabildiğince erişkinlerin karışmadığı bir alan olarak kabul edilmelidir. Çocuklar tarafından hakemlik yapmaları ya da çözüm önerisi getirmeleri istendiğinde her iki tarafa da uygun öneriler, iki erişkin tarafından, net ve tek bir doğru şeklinde çocuklara sunulmalıdır.
 
Dr. Emel Bellibaş
Acıbadem Kadıköy Hastanesi 
Çocuk ve Ergen Psikiyatristi
 

http://www.milliyet.com.tr/bosanma-cocugu-nasil-etkiliyor--pembenar-detay-cocuk-1988829/

Cuma, Nisan 13, 2018

Ben Ne İstiyorum?

Ben o kadar çok şey istiyorum ki, bazen ben bile isteklerime şaşırıyorum. Sonra eliyorum içlerinden bazılarını ve bir bakıyorum ki liste silinmiş gitmiş..

Neden bu kadar şükürsüzüz? Şükür dediğimiz şey; elimizde olanlarla yetinmek mi, yoksa elde edebileceklerimize şükretmek mi? Nedir sizce şükür?

İsteklerim maddi değil, manevi. Peki neden yapamıyorum? Çünkü; anı yaşayamıyorum. Bir ara bunu çok güzel yapıyordum sonrasında işler yine eski haline döndü. Arınmak istiyorum şuara bazı şeylerden..

Arınmayı bile unuttum. Kendime kalmayı, meditasyonlarımı, arınma çalışmalarımı erteledim. Yine bir sistem kölesi gibi yaşamaya başladım. Sistemi bir kenara bırakmak, kendimi dinlemek istiyorum. İsteklerimin en başı bu..

Çok yakında ruhsal dinginliğime dönmek umuduyla...

Pazartesi, Nisan 09, 2018

HELİKOPTER ANNE BABA NEDİR?

HELİKOPTER EBEVEYN NEDİR
Published on
Helikopter Anne-Babalar; çocuğun başından ayrılmayan, etrafında pervane olan, çocuğun her şeyine yetişmeye çalışan, çocuğun hayatına ve kişiliğine müdahale eden, yorulmak bilmeyen anne babalardır. Bu anne babalar, eğitimli orta sınıf ailelerden gelir ve çocuktan akademik beklentileri çok yüksektir.

Son yıllarda bu terimden çokça söz edilmekte ve bir psikolojik, sosyolojik sorun olarak ele alınmaktadır. Helikopter Anne-Babalar Türkiye’de çok yaygındır.
Helikopter anne babalar, çocuklarının başından ayrılmayan, etrafında pervane olan, her şeylerine yetişmeye çalışan, hayatlarına ve kişiliklerine müdahale eden, yorulmak bilmeyen anne babalar olarak tanımlanmaktadır.

Günümüzde “helikopter aileler”, çocuklarının eğitim, sosyal ve özel hayatlarını çok yakından takip eden, çocuklarının üstlenmesi gereken sorumlulukları büyük bir hevesle üstlenen, her sorununu onlar adına çözmekten mutluluk duyan aileler olarak karşımıza çıkmaktadır.

“Helikopter anne babalar”, çocuklarının ödevlerini, projelerini yapıyor, yetiştiremedikleri zaman telaşlanıyor, çocukları düşük notlar aldıklarında bu konuyu öğretmenleri ile konuşabiliyorlar. Helikopter aileler, iyi niyetle yardımcı olmaya çalışsa da aslında çocuklarının yetersiz olduğu, kendi sorumluluklarını yerine getiremedikleri mesajını veriyorlar ve tüm bu nedenlerle de çocuklarına yardım ediyorlar.
Helikopter anne babalar çocuklarının bireyselliğinin gelişmesini kendilerine tehdit görürler ve onlara bağımlı olması için elinden geleni yaparlar. Çocuklarının bağımsız kendi kendine yeten bir birey olmasını tehdit için gördükleri için çocukların değişim, gelişim çabalarına engel oluyor ve kendilerine bağımlı olmaya zorluyorlar. Tabi buda çocuğun kendine yetemeyen, değersiz, güvenilmez biri olmasına neden olduğu gibi kimlik gelişimlerini de olumsuz etkiliyor

Aşırıcı korumacı çevrede büyüyen, her sorunu anne babası tarafından çözülen, kendi kararlarını kendi alamayan yani helikopter anne baba ile büyüyen çocuklarda bazı tipik özellikler görülmektedir. Bunları şöyle sıralayabiliriz

• Şişirilmiş bir egoya sahip
• Düşük öz saygı ve yeterlilik duygusu
• Bastırılmış kişilik
• Sağduyudan yoksun
• Karar vermekte zorlanan
• Problem çözme becerisi gelişmemiş
• Daha iyiyi yapma ve çabalama isteği düşük
• Çok güçlü aile bağına sahip ve aileye bağımlı

Bunlar bu çocukların sadece en belirgin özellikleri bu liste daha artırılabilinir. Çünkü aşırı koruyucu anne baba olmak, çocuğun normal gelişimine müdahale eden bir yaklaşımdır. Dolayısıyla çocukta normal olmayacaktır. Birçok becerileri eksik, psikolojik problemler yaşamaya yatkın, iş ve özel hayatında problemler ve başarısızlıklar yaşayan bir yetişkin olacaktır.
Helikopter anne babalar şunu unutmamalıdır. Sonsuza dek çocuklarının yanında olamazlar. Çocuklarının kendilerine bağlı ve bağımlı yaşaması aslında çocuklarına yaptıkları çok büyük bir kötülüktür. Bu şekilde büyüyen çocuk hiçbir zaman bağımsızlaşamaz, kendi sorunlarını çözemez, karşılaştığı sorunlarda hep başkalarını suçlar ve kolay çıkış yolları arar.

Şimdinin çocuklarının geleceğin yetişkinleri olduğunu düşündüğümüzde aslında gelecek adına da çok büyük bir hatadır çocukları bu şekilde büyütmek. Helikopter anne baba ile büyüyen çocuklar hep çocuk kalmayacaklar, ergenlik, yetişkinlik, iş yaşamı, evlilik gibi pek çok süreç onları bekliyor.

Çocukları bağımsız bırakmak ve sorun çözme becerilerin gelişmesine katkı sağlamak onların gelişimi için atılacak önemli bir adımdır…


EMİNE ERGÜN
Çocuk Gelişimi Uzmanı
Aile Danışmanı